29 Eylül 2013 Pazar

DİNDAR BİR GENÇLİK

...

Türkiye’de bir üniversitede yapılan araştırmaya göre ibadetlerini sürekli olarak yerine getiren (aksatmayan) gençlerin, bireysel ve toplumsal ilişkilerinde daha hoş görülü ve yapıcı oldukları gözlenmiştir.

İbadetler kişide iç ve dış kontrolü sağlayarak benlik arzularını engeller ve başkalarına karşı ölçülü, saygılı olmaya sevk ederler. Söz konusu araştırmada namaz kılan ve orucunu tutan gençlere namaz kılmayan ve oruç tutmayanlara karşı gösterdikleri tavır sorulduğunda “iyi niyetli ve hoş görülü yaklaşırım” şeklinde cevaplanmıştır. Tek başına bu cevap bile dindar neslin toplumsal huzuru pekiştireceği anlamına gelebilir..

Gençler arasında yapılan başka bir araştırma sonucunda ise; sigara, alkol ve uyuşturucu kullanma alışkanlığının dindar olan gençlerde çok daha az görüldüğü şeklindedir.

Meseleye toplumsal açıdan bakacak olursak ülkemizde gençlik gruplarının halletmesi gereken önemli sorunlarının olduğu bilinmektedir. Malûm, gençlik çağı, daha karmaşık ve güçlü bireysel ve yaşamsal gelişme gösterme; engelleri kendi çabasıyla aşabilme ve hayata yeni bir yön verme dönemidir.
Genç insan bu dönemde din konusunda da hayatının diğer safhalarını etkileyecek bir tavır ve tutum geliştirme durumundadır. İbadetlerini yerine getirme oranı yüksek olan gençlikte hayatın zorluklanı aşmak daha kolay olacaktır.

Dinî hayatı ve ibadetleriyle umut tazeleyen, hayatın anlamını yakalayan bu gençler; stres, kaygı, şiddet, öfke duyguları ve büyük olumsuz düşünce değişimlerini daha az yaşamakta, ruh sağlığı açısından hayatın belki de en zor dönemi sayılan gençlik yıllarını daha az sıkıntılarla aşmaktadırlar denilebilir.

Hal böyle iken, dindar bir gençliğin Türkiye’ye çok faydalı olacağı şüphe götürmez bir gerçeklik iken buna itiraz etmek, ilme kılıç çekmek kadar abes.. 


Uğur Özcan
twitter.com/ugozcan

28 Eylül 2013 Cumartesi


Düşlerinizi asla küçümsemeyin...


Sessizlik düşerse avuçlarına...


Küçük Mutluluklar Diliyorum...


Twitter Alıntıları



Kırmızı pantolonu bizim mahalledeki Necmi Abi giyse kro olur ama Murat Boz giyince cool oluyor. Hayat bazen çok acımasız.

La Fontaine’in fabllarında konuşan mahlukları varsa bizimde her soruya cevap veren sarı çiçeğimiz var

ne zaman umudumu kaybetsem şeriat geliyor müjdesiyle beni tekrar kendime getiren Sözcü’nün yayın ekibine teşekkür ederim.

Halay halay büyüyen bir aforizma vardır.- Mahmut touncer

'das interessiert dich nicht.' yâni diyor ki; uff snne be slk .s .s

yatağı prize yakın olanlar > üstün ırk > seçilmiş kavim.

pipetle leblebi tozu çekerdik, tek fırtta bitireyim derken toz hep genzime kaçardı, boğulurdum. anım bu arkadaşlar dinleyenlerden ARO.

sabri için kötü şut yoktur, sabri’nin vuruş tekniğini anlamadığı için nereye gideceğini kestiremeyen top vardır.

NABIYONUZ LAN BURGER KING’DE ELLERİYLE HAMBURGER YAĞLI PATATESİ YİYEN ENDİŞELİ MODERNLER, ÇORBAYA EKMEK BANMAK GERİCİLİK Dİ Mİ HLL SPR DVM.

"Bir ben var benden içeru" Yunus Emre’nin İnception izlediğine kanıt.

Cehaletini cafcaflı kelimelerin altına gizleyen kültür mantarları, mantarlarımız.

At, avrat, moleküler baskuler donduruculu iyon lazer silahı. :D

Peygamber aşığı bir yetim, Zü'lbicadeyn 





Şehitten Anaya Mektup


Oy şirin dilli, güzel yüzlü
Bir tanem, garip anam
Mektubun ulaştı dün akşam
Bir hasret yollamışsın bana
Bir gurbet türküsü vurmuşsun yanına
Selam kelam edip
Oralardan haber verip
Kendine iyi bak demişsin sonra

Sen tasa etme ana
Ölmedik sağız hala
Oğluna iyi bakıyorlar burada

Her akşam selam yolluyorum
Sana kuşlardan
Geçenlerde beyaz bir güvercin
Gönderdim sana
Anlattım ona seni vatanı ne çok sevdiğimi
Sonra rüzgara verdim kanatlarını
Hemen sulanmasın gözlerin
Sakın ağlama
Yüreğini serin tut

Bur dayım ana
Düşmanı gözlüyorum
Taşıyla toprağıyla
Vatanı bekliyorum
Buralarda evim geliyor aklıma
Gurbetim, menevşe yarim
En çok da sen gelirsin anam

Hatırlar mısın ana askere gelende
Kına vurmuştun ayalarıma
Kızmıştım sana
Er kişi kına yakar mı diye
Oysa sen ağlamıştın ya o gece ana
Oğul demiştin
Can demiştin
Adettir töredir can oğul demiştin
Başımı sinene yaslayıp
Sonra aç avucunu
Rabbim seni mert eylesin
Bileğini kavi eylesin
Başın dik olsun belin bükülmesin
Rabbim seni kazadan beladan düşmandan
Emin eylesin, esirgesin
Demiştin gözlerin yaşlıyken

Sonra oğul demiştin
Kınalı kuzum
Kına yaktım adettir
Kına yaktım kurban diye
Vatana millete helal diye


Kıstın gözlerini
Derin bir oh çektin
Ağlamak yakışmıyordu sana be ana
Ağlamak yakışmıyordu
Birden celallendin
Çattın kaşlarını
Vatan borcu namustur
Yapılacak
Can borcudur ödenecek
Dört emanetim var demiştin
Namusuna bayrağa vatana kur’an a
Namahrem eli değdirme oğul
Yüz üstü bırakma
Can ver, can ver
Onlardan ödün verme oğul
Yoksa.....
Yoksa demiştin
Gözlerin düşmüştü önüne
Ak saçların parlamıştı benim gözümde
Usulca fakat derinden
Mertçe ama yaralayan
O sözü söylemiştin hafiften
Etmem oğul..
Hakkımı helal etmem
Sütümü helal etmem demiştin
O gece ana

Oy ana
Can ana hiç aklımdan çıkmıyor o sözlerin
Ana duy sesimi
Öğüdünü tutuyorum
Namusum bayrağım
Vatanım ve dinim için bekliyorum
Silahımı öyle bir kavradım ki ana
Düşman namert
Sel olsa aksa geçemez üstümden
Senin gibi bir ananın evladıyım ben
Başım dimdik
Zerre kadar korkum yok
İman var yüreğimde
Sönmeyen bir cesaret aleviyim
Gözlerim ışıl ışıl
Çünkü ben Türk evladıyım…

Anla ana
Oğul dediğin
Can dediğin
Kınalı kuzun
Emanetin başında
Kaldır başını yerden
Sil gözlerindeki yaşı
Sonra...
Hakkını helal et anam
Bu can bu vatana
Bu can bu bayrağa
Bu can kur’an a
Birde ana
Bu can sana kurban olsun
Hakkını helal et ana

Bir gün olur ya
Benden önce haberim gelirse sana
Şehit olmuş derlerse
Ana üzülme
Karayazılar bağlama
Ağlama
Ağlama ana
Aç yüreğini
Bağır oğlum şehit oldu de
Emanete sahip çıktı de
Can verdi yol vermedi de
Sonra ana
Hakkımı helal ettim de

Şimdi kapat gözlerini rahat uyu
Senide vatanı da beklerim ana

Uğur ÖZCAN
Uğur Özcan


Siyasi İradeye Müdahale de Tecrübe

        Türkiye bu günlerde darbe girişimlerini ve planlayanlara verilen cezaları konuşuyor, daha çok uzun günlerde tartışılacak gibi duruyor.

Çoğunluğun ortak düşüncesi siyasi iradeye müdahaleye teşebbüs edildiği ve bunun cezasız kalmaması gerektiği idi. Mahkemede bu yönde karar verdi. 

Son yaşanan bu darbe girişiminin cezalandırılması bundan sonra darbe planları yapacak kişilerin iki kez düşünmesini sağlayacaktır. Artık darbe yapmanın o kadar kolay olmadığı bileceklerdir, ta ki karşılarında güçsüz bir iktidar bulana kadar.
 
Türk milletinin tarihine bakıldığında darbeci zihniyetin hep olduğu görülmektedir. 

Türk Milletinin siyasi tarihinin akışını değiştirecek kadar önemli müdahalerlerden iki tanesi de Osmanlı devleti zamanında yaşanmıştır.

Bu müdahalelerin ilki 1600’lü yıllara gelindiğinde,  II. Osman (Genç Osman) döneminde yaşanmıştır.

II. Osman 1618 yılında imparatorlukta bir yenileme hareketi başlatır. Ancak çıkarlarının bozulması nedeniyle yeniliğe direnen yeniçeriler ile imparatorluk memurlarının atama yetkileri elinden alınan ulema ile karşı karşıya gelir. Bunların sonucunda yeniçeriler tarafından boğularak katledilir. 

Sultan Genç Osman'ın öldürülmesi alışılagelmiş devlet geleneğinin bozulmasına yol açmıştır. Bu dönemden sonra yeniçeri ağaları ve bürokrasi iktidarın baş ortağı olacaktır. 

Osmanlı Devleti’nde ki diğer önemli müdahale ise Sultan Abdülaziz'in askerî bir darbe ile tahttan indirilmesi ve katledilmesidir. 

Batılı devletlerin baskısı ve içerideki muhalefetin de tesiriyle, Meşrutiyet'i ilân etmesi için 1870'li yıllarda Sultan Abdülaziz'e büyük bir baskı yapılmıştı. Devletin etnik yapısını ve gün geçtikçe tesirini artıran milliyetçilik düşüncesini göz önüne alan Sultan Abdülaziz, rejimin değişmesi taleplerine sıcak bakmıyordu. Fakat bu tavrı, adım adım onun sonunu hazırlıyordu. Güç kullanarak padişahı tahttan indirmeye karar veren Yeni Osmanlılar, bunun için bir cunta teşkil etmişti. Cuntanın, Meşrutiyet'in ilânını beklemeye tahammülü yoktu. Yeni Osmanlılar için asıl mesele, iktidar gücünü ele geçirmekti.  Cunta evvelâ darbeye zemin hazırlamak için faaliyetlerde bulundu. Mithat Paşa ve yandaşlarının kışkırtmaları neticesinde medrese talebeleri tarafından 10 Nisan 1876'da bir protesto yürüyüşü düzenlendi. Mahmud Nedim Paşa kabinesinin istifası için yapılan bu yürüyüş hedefine ulaştı. Üç gün sonra gerçekleşen kabine değişikliğiyle tarihe "hal erkânı" diye geçen ekip, devletin mühim makamlarına geldi. 

Hazırlıklarını tamamlayan cunta 30 Mayıs 1876 Salı günü sabaha karşı harekete geçti. Dolmabahçe Sarayı, askerler tarafından basıldı. Padişah kansız bir şekilde tahtından indirildi. 
Abdülaziz Han bir tabur askerle koruma altına alınmıştı. Padişah Tahtan indirildikten 4 gün sonra 4 Haziran 1876 tarihinde saraydaki odasında bilekleri kesilmiş bir vaziyette bulundu.

Tarih kitaplarında yıllarca Sultan Abdülaziz'in, tahttan indirildikten sonra, sarayda hapis hayatı yaşamaya dayanamadığı ve sakalını düzeltmek için istediği söylenen makasla iki bilek damarını keserek intihar ettiği yazıldı. Tarihçiler arasında münakaşa mevzuu olan bu hâdise, kesin bir hükme bağlanamadı; ama birçok tarihçiye göre Sultan Abdülaziz, intihar etmemiş, öldürülmüştür. Pertevniyal Valide Sultan da, oğlunun saraya gizlice sokulan üç pehlivan tarafından öldürüldüğünü söylemiş ve intihar ettiğine hiçbir zaman inanmamıştı. Zaten bir insanın iki bileğini keserek intihar etmesi mantıken mümkün değildi.

2. Abdülhamid zamanında Sultan Abdülaziz'in "intihar edip etmediğini" tespit etmek, şayet bir cinayet işlenmişse faillerini ve azmettirenleri ortaya çıkarmak için 27 Haziran 1881 de meşhur "Yıldız Mahkemesi" kuruldu. Yapılan derin tahkikatlar sonrasında, İngilizlerle işbirliği yapan bazı şahısların, Abdülaziz Han ın katlinde rol oynadıkları ortaya çıktı. Aralarında Mithat Paşa nın da bulunduğu dokuz sanık hakkında idam kararı verildi; ama Sultan 2. Abdülhamid insaflı davranarak bunların hiçbirini tatbik ettirmedi ve idam cezalarını müebbet hapse çevirdi. 

Darbeler ve darbe girişimleri hep bu milletin başına bela olmuştur. Ne zaman millet gelişmeye başlasa ya da emarelerini gösterse bu tip müdahaleler meydana gelmiş ya da darbelere teşebbüs edilmiştir. Onun içindir ki artık bu millet başkalarının bir şey yapmasını beklemeden kendisi uyanık olmalı ve darbeci zihniyetlerin tuzaklarına düşmemelidir.

*Düşmemelidir çünkü Türk Milleti geçmişiyle siyasi iradeye müdahale de büyük tecrübeler yaşamıştır.

Uğur Özcan

twitter.com/ugozcan

27 Eylül 2013 Cuma


'Q, W, X'in 85 yıllık yasağı bitiyor


Demokrasi paketi ile harf kanunu nedeniyle 85 yıldır yasak olan 'q, x, w'nun kullanımı serbest olacak. Ancak bu üç harf alfabeye girmeyecek.
Demokratikleşme paketi 30 Eylül’de açıklanacak. Radikal'in haberine göre pakette devrim kanunları olarak bilinen düzenlemelerde ciddi değişiklikler öngörülüyor. En ciddi adımlardan birisi ise yasaklı harflere serbestliğin gelmesi. Türkçe dışında kabul edildiği için 85 yıldır kullanımı yasak olan ‘q, x, w’ harflerinin paketle birlikte serbest olması bekleniyor. Ancak ‘q, x, w’nun şu aşamada alfabeye girmesi beklenmiyor.

Demokratikleşme paketi ile değiştirileceği söylenen ‘Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’ 1928 yılından beri yürürlükte. Atatürk , Arap harflerinin yerine Latin haflerinden oluşan Türk alfabesinin kullanılmasını hedefleyen kanunu kısa sürede hayata geçirmişti. Kürtçede ise yaygın kullanılan bu üç harf, Türk alfabesi olarak kabul edilmediği için yıllardır yasaklı kapsamında. Resmi işlemlerde kullanılamıyor. Bu harfleri kullananlar, Türk Harf Kanunu’na muhalefet ettikleri gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 222’nci maddesinden yargılandı. Bu kanuna muhalefet edenler 2 ila 6 ay arasında hapis cezası alabiliyor. BDP ’li bazı belediye başkanları Kürtçe broşür, afiş, davetiye bastıkları ya da parklara verdikleri isimlerden dolayı çok sayıda davaya muhatap oldu.

Yasaklı harf sorunu en fazla isimlerde yaşanıyor. Yargıtay, 2004 yılında verdiği bir kararla Hakkâri Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ‘q, x, w’ harflerlerini içeren Kürtçe isim konulamayacağı kararını onamıştı. İçişleri Bakanlığı da yayımladığı genelgeyle karara atıfta bulunarak, bu harflerden oluşan isimlerin nüfus cüzdanlarına yazılamayacağını vurguladı. Yasaklı harfler yüzünden çok sayıda vatandaşın mağduriyeti söz konusu.

Örneğin; Musa Anter’in Batman ’da işçi olan oğlunun çocuğu içinde ‘w’ harfi olduğu için ‘Asiwa’ ismini alamamıştı. Aynı zamanda İsveç vatandaşı olan Dicle Anter’in kızı yasaklı harf nedeniyle ‘Asiwa’ adından dolayı Türk vatandaşlığına alınmayınca İsveç vatandaşlığına geçmişti.

Yasak bugüne kadar bir kez delinebildi.

Buran Çifti, 1996 yılında doğan kızına ‘Clara Xazal’ adını verdi. Malatya ’da nüfus memuru “Biri Alman, diğeri bilinmeyen dil” diyerek kayıt yapmadı. Kaymakamlık aracılığıyla İçişleri Bakanlığı’na başvuran Hasan Buran’a, “Almanca olan Clara adını verebilirsiniz ama Xazal olmaz” şeklinde cevap verildi. Hukuk mücadelesine giren Hasan Buran, Almancaya verilen ismin Kürtçe isme niye verilemediğini sordu. Sorusuna cevap alamayan Buran, konuyu yüksek yargıya taşıdı. İdare mahkemesi, “Kaymakamın isim kaydetme yetkisi yok” kararı verince ‘Clara Xazal’ ismi 1997 yılında nüfusa kaydedildi.
(DHA)
http://www.zaman.com.tr/gundem_q-w-xin-85-yillik-yasagi-bitiyor_2143005.html

Palalı saldırgan CHP'li çıktı


Gezi Parkı protestolarına destek veren modacı Barbaros Şansal, Gezi olayları sırasında eylemcilere pala ile saldırı olayının arkasında CHP'nin olduğunu söyledi. Şansal ayrıca Gürsel Tekin'i şahit gösterdi.

Videoda Barbaros Şansal, Gezi eylemcilerinin düzenlediği bir platformda konuşurken Palalı olayının CHP tarafından organize ettiğini iddia etti

İşte Barbaros Şansal'ın o sözleri... 

'Yine bir gece, Taksim'deki tam meydandaki bir kafede Cumhuriyet Halk Partisiİstanbul İl Başkanlığı danışmanlarından bir tanesi bana, Talimhane'den çok yakında palalı birinin çıkacağını, konuştuklarını ve bunu AKP'nin üstüne atacaklarını söyledi. Yalnız değildim, yanımda Gürsel Tekin vardı, başka şahitlerim de vardı.' 

AK PARTİLİ ÇELİK'TEN SAVCILARA ÇAĞRI

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Barbaros Şansal'ın ‘palalı' saldırganla ilgili iddiası üzerine savcıları harekete geçmeye davet etti.

Hüseyin Çelik resmi Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Barbaros Şansal'ın internete düşen, palalı kişiyle ilgili iddia ve beyanlarını delil göstererek savcıları harekete geçmeye davet ediyorum” dedi.

ODTÜ Yeni Gezi’mi?





ODTÜ’de son yaşanan olaylar Gezi olaylarında gerçekleştirilemeyen amacın aynı ağaç sevdası ile yeniden başlatma çabasından başka bir şey değildir.

Artık herkes oyunu öğrendi.  Yüzü başka arkası başka, çirkef oyunlar yumağı olaylar.

Olay çıkarmak için fırsat kollayan malum çevreler için ODTÜ tam zamanında bulunmaz bir nimet gibi çıkıverdi karşılarına. Büyük ağabeyleri sonbaharın sıcak geçeceğini söylemişlerdi zaten. Sonbaharı ısıtmak için bu fırsatı kaçıramazlardı. Yine bir ağaç sevdası ile çıkıverdiler ortaya.

ODTÜ’de yapılacak yolun muhatapları belli Büyükşehir Belediyesi ve ODTÜ yönetimi.  Her ikisi de konu ile ilgili açıklamalar yaptı. Güzergâhın yıllar önce belirlendiğini protokolün yapıldığını hatta Üniversite yönetiminin bu güzergâhta ağaçlandırma çalışması yapmadığı bilgisi verildi.  Bu bilgiye rağmen amaçları en başından belli olanlar olayları farklı yönlendirerek eylemleri farklı noktalara taşımaya başladılar. Dertleri üzüm yemek değildi nasıl olsa, bağcıya ne kadar zarar verirlerse kardı. Aradıkları bahane idi sadece. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek bu grupların niyetlerini bildiği için twitter hesabından gezicilere suni bahaneler bulmalarında yardımcı bile oldu.

Ankara’da başlayan eylem planı ülkede hazır bekleyen diğer malum çevreleri ODTÜ’ye destek adı altında harekete geçirdi. Tabii ellerine geçen tüm argümanları kullanarak.  

Gezi eylemlerinin arasına tatil girdi malum. Eylemciler özgür olmayan ülkede dilediği gibi gönüllerince tatil yaptılar. Bu arada büyük ağabeyleri plan program yapmaya, yeni sezona hazırlık yapmaya devam ettiler tabi. 

Yeni sezon eğitim öğretimin başlaması ile start veriyor. Bahaneler üretilmeye devam ederken eylemler için ısındırma çalışmaları da meydanlarda devam ediyor. 

Yapılacak eylemler Gezi kadar etkili olur mu yada ODTÜ yeni Gezi’mi diye düşündüğümüzde çok etkili olmayacağı aşikâr. Asıl maksat belli, yaklaşan yerel seçimlerden önce ortalığı bulandırmak. Daha ileriye gidemeyeceklerinin kendileri de farkında artık.

Malum çevreler yıllarca OBA yani Ordu Bürokrasi ve Aydınlar üçgeninde halkı yönetmiş ve halka rağmen anlayışı ile dayatma politikalar üretmiş. Yakın tarihimiz malum. Bu sistem 2002 yılından sonra çok kolay olmasa da  şükür aşıldı. Asıl içlerine sindiremedikleri olay bu işte. Yurt dışında ki destekçileri de bundan hayli rahatsız. Güçlü bir Türkiye işlerini hiç de kolaylaştırmıyor artık.

Şimdiler de daha yaşanılabilir ve daha şeffaf bir Türkiye var. Kim hangi çevre ne isterse istesin bu halk kazandıklarından kolay kolay vazgeçmeyecek, yaşanılan Gezi örneğinde olduğu gibi.

Uğur Özcan


twitter.com/ugozcan