29 Ekim 2013 Salı

OSMANLI ARŞİVLERİNE YIL SONUNDAN İTİBAREN İNTERNETTEN ULAŞILABİLECEK !!!

OSMANLI ARŞİVLERİNE YIL SONUNDAN İTİBAREN İNTERNETTEN ULAŞILABİLECEK !!! Dijitalleştirme çalışmalarında sona yaklaşılan Osmanlı dönemine ait milyonlarca arşiv belgesinin tamamı gelecek yıldan itibaren dijital ortamda olacak. Geçtiğimiz haziran ayında Kağıthane’deki yeni binasına taşınan Osmanlı Arşivleri, şimdi de internet ortamına taşınıyor. Bu amaçla 522 bin belgenin restarosyonu yapılırken, 13 milyon 300 bin belge de dijitalleştirildi. Osmanlı arşivlerinde 96 milyon belge, 370 bin defter bulunuyor. Yetkililer, önümüzdeki yıldan itibaren dijitalleştirme projesinin tamamlanacağını belirtiyor. Belgelerin yıl sonuna kadar on-line olarak tarih araştırmacılarının erişimine açılacağını belirten yetkililer, belgelerin Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün internet sitesi üzerinden yayına sunulacağını ifade etti. 2013’ün 9 aylık döneminde 2072 yerli, 358 yabancı araştırmacı devlet arşivlerine inceleme izni için başvuruda bulundu. Dijitalleştirme projesi çerçevesinde araştırmacılar bürokratik süreçleri beklemeden, arşiv salonlarına gelmeden dünyanın herhangi bir yerinden web üzerinden Osmanlı belgesinin görüntüsünü elde edebilecek.

28 Ekim 2013 Pazartesi

Marmaray depreme ne kadar dayanıklı?




İstanbul'da yarın düzenlenecek resmi törenle açılması beklenen Marmaray geçidinin depreme karşı korunması için 7 aşamalı bir sistem geliştirildi 


İstanbul'da Asya ve Avrupa yakalarını denizin altından bağlayacak olan Marmaray tüp geçidi yarın açılıyor. Geçitle ilgili olarak en çok merak edilen konulardan biri ise "depreme dayanıklı mıdır?" sorusu.

Yarın resmi bir törenle açılması beklenen Marmaray'ın deprem konusunda çok güvenli olduğu hatta, İstanbul'da neredeyse en güvenilir yerin orası olduğu iddia ediliyor.

Anadolu fay hattı Marmaray geçidinin 20 kilometre yakınından geçiyor. Bunun için pojeyi yapanlar deprem riskini de göz önünde bulundurarak bazı önlemler aldı.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın anlattığına göre, muhtemel bir deprem anında "Fail Safe Protocol" (Çöküşü Önleme Sistemi) denilen 7 aşamalı bir sistem oluşturuldu.

Bu sistemin bazı aşamaları şöyle:

Kandilli Rasathanesi'nin yönetiminde bir deprem inceleme birimi oluşturuldu. Ekip, "7.5 moment büyüklüğünde bir deprem için" incelemeler yaptı.

Geçiş hattının bir bölümünde, deprem anında 'sıvılaşma' riski olan bir dip arazisine rastlandı. Bu bölüme çimento enjekte edilerek kaya haline getirildi.

Tüp üzerinde iki riskli nokta var. Biri tünelin karaya bağlandığı eklemler, öteki ise tüpün parçaları arasındaki eklemler. Karaya geçiş yerlerinde "derz" adı verilen, her yöne doğru esneklik sağlayan,  bir tür süspansiyon kullanıldı.

Deprem veya sarsıntı anlarında, tüpe su sızmasını önlemek için ara odalar yapıldı. Ayrıca pompa çukurları var.

Tünelin her bölümünde, en küçük depremleri bile hisseden sensörler yerleştirildi.

Anadolu fay hattı harekete geçtiği takdirde, tüp geçit de aynı yönde hareket ediyor.

23 Ekim 2013 Çarşamba

Sosyal medyayı en iyi kullanan belediye




İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Bursa büyükşehirlerle bunlara bağlı ilçelerin belediyelerinin sosyal medya karnesini merak ediyor musunuz?

 Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Araştırma Görevlisi Cudi Kaan Okmeydan, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Bursa büyükşehirlerle bunlara bağlı ilçe belediyelerinin sosyal medya karnesini çıkardı.
Geçen ağustos ve eylül aylarına ait Facebook, Twitter ve Youtube hesaplarını inceleyen Okmeydan, vatandaşlardan gelen soru, talep, şikayet ve önerilerin Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin resmî sosyal medya hesaplarında yüzde 70 oranında cevaplandırıldığını belirtirken Bursa Belediyesi'nde bu oranın yüzde 1'de kaldığına dikkat çekti. Vatandaşlarla karşılıklı iletişimde en faal ve başarılı belediyenin Ankara Büyükşehir olduğunu ifade eden Araştırma Görevlisi Okmeydan, "Günümüzde büyükşehir ve ilçe belediyelerinin hemen hemen hepsinin, sosyal medya platformlarında bir veya daha fazla resmî hesaba sahip oldukları görülmektedir.

Söz konusu platformlar, sadece birer duyuru panosu mantığıyla kullanmaktadır fakat sosyal medya, duyuru aracı olmanın çok daha ötesindedir. Ne yazık ki bu platformları amacına uygun bir biçimde kullanabilen yerel yönetimlerimiz sayılıdır. Sosyal medya platformları üzerinden vatandaşları daha çok iletişim kurmaya teşvik eden ve diyalog ortamı oluşturabilen belediyeler, yerel seçimlerde de sürdürdükleri bu iletişim faaliyetlerinin karşılığını mutlaka alacaklardır." dedi.

KADIKÖY, ÜMRANİYE VE BAĞCILAR ÖRNEK OLDU

İstanbul'un Kadıköy, Bağcılar ve Ümraniye belediyelerinin sosyal medya platformunu kullanım şeklinin, Türkiye'deki yerel yönetimlere örnek olması gerektiğini belirten Cudi Kaan Okmeydan, şunları söyledi: "Bu üç yerel belediye, düzenli olarak Facebook ve Twitter'daki resmî hesapları üzerinden takipçileriyle diyalog içinde kalmayı başarmıştır. Ayrıca vatandaşların bu belediyelerin hem Facebook hem de Twitter hesaplarında paylaştıkları öneri, şikayet ve sorularının neredeyse tamamını kısa sürede yanıtlandığı, takipçileriyle de belediye arasında sürekli olarak bir diyalog ortamının var olduğu görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında söz konusu ilçe belediyeleri, Türkiye'deki yerel yönetimlere örnek olabilecek niteliktedir."

BELEDİYELERİN SOSYAL MEDYA KARNELERİ

İSTANBUL

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Facebook, Twitter, Flickr ve Youtube olmak üzere dört sosyal medya platformuna ve "İBB Tube" adında kendine ait video sitesine sahip. Twitter hesabı dışında vatandaşlarla karşılıklı iletişim kurmayı başaramamış ancak bu platformdan iletilen öneri, şikayet ve eleştirilerin cevaplanma oranı yüzde 46,

76. ANKARA

Ankara Büyükşehir Belediyesi, Facebook ve Twitter platformlarında resmî hesaba sahip ancak Facebook hesabını etkili bir biçimde kullanmadığı görülüyor. Buna karşılık Twitter hesabını daha etkili kullanıyor ve bu hesap üzerinden vatandaşlarla karşılıklı iletişim içinde. Öneri, şikayet ve eleştirilerin Twitter hesabı üzerinden cevaplanma oranı yüzde 70,

17. ADANA

Adana Büyükşehir Belediyesi, sadece Twitter'da bir resmî hesaba sahip. Söz konusu hesapta vatandaşlarla belediye arasında yine karşılıklı iletişim ortamının yeteri kadar oluşturulamadığı gözleniyor. Vatandaşların eleştiri, şikayet, öneri, soru ve desteklerinin cevaplanma oranı yüzde 41

İZMİR

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Facebook'ta bir resmî hesaba sahip. Bu hesap üzerinden vatandaşların yönelttiği soru ve şikayetler çoğunlukla cevaplanıyor ancak yeteri kadar karşılıklı iletişim ortamının varlığından söz edilemiyor. Vatandaşların eleştiri, şikayet, öneri, soru ve desteklerinin cevaplanma oranı yüzde 17

BURSA
Bursa Büyükşehir Belediyesi Facebook, Twitter ve Youtube olmak üzere üç sosyal medya platformunda resmî hesaba sahip. Ayrıca "Bursa Büyükşehir TV" adında kendine ait bir video sitesi var ancak bunlarda vatandaşlarla yeteri kadar karşılıklı iletişim ortamı oluşturamadığı görülüyor. Eleştiri, şikayet, öneri, soru ve destekleri cevaplama oranı yüzde yalnızca yüzde 1.

CHA

19 Ekim 2013 Cumartesi

Bakan Davutoğlu, ''Twit çıktı mertlik bozuldu' dedi.




'Tweet çıktı mertlik bozuldu' diyen Davutoğlu, arefe günü yaşadığı ve neticelenene kadar da uykusuna engel olan bir anısını şu sözlerle anlattı:

Bir anısını anlatan Bakan Davutoğlu, “Bir taraftan bayram heyecanı yaşarken, arefe günü twitime Kenya’dan havaalanından twit yolluyor, bir de Bangladeş’ten. Konyalıların da içinde olduğu hayırseverler oraya kurban kesmeye gitmişler. Havaalanında biraz fazla beklemişler. Sayın bakanım bizi burada bekletiyorlar çözüm bulun. Bu tweet çıktı artık mertlik bozuldu. Yani biraz bekle falan yok. Doğrudan ulaşıyor ve diyor ki; bizi burada bekletiyorlar çözüm bulun. Büyükelçilerimizi arattım, dedim hemen… Bunlar madem ki o kardeşlerim Konya’dan çıkmışlar ve oradaki mazlumlara, masumlara, açlara, mağdurlara Konyalıların el emeği helal zekatlarını, rızıklarını götürüyorlar, onlara engel olmamak lazım. Ve onlar havaalanından geçene kadar da uyumadım, gözüme uyku girmedi. Mesaj geldi yine twitterden. Evet elhamdülillah geçtik, girdik diye. Ondan sora vazife tamam dedim. İşte bir milletin büyüklüğü böyle günlerde imtihan edilir.


Somuncu Baba’nın 640 yıllık sırrı çözüldü






Devrin büyük alimlerinden Somuncu Baba’nın iki gözlü inşa ettiği fırında, günümüzde yeni yeni kullanılan önemli bir detay keşfedildi. Fırının bir gözünde yanan ateşin, diğer gözdeki ekmekleri pişirdiği ancak ateş ve dumanın ekmeklere temas etmediği belirlendi.

Asıl adı "Hâmid'ûd-Dîn-i Veli" olan Somuncu Baba’nın ekmek fırını, Osmangazi ilçesinde İvazpaşa ile Mollafenari Mahalleleri arasında bulunuyor. Bursa ve şehir dışından her gün yüzlerce insanın ziyaret ettiği 6 asırlık fırın, Osmangazi Belediyesi tarafından restorasyon için ziyarete kapatıldı. Yaklaşık bir yıl sürecek restorasyon kapsamında tarihi fırın yeniden elden geçirilecek, içerisi genişletilerek şadırvan yapılacak, engelli ve yaşlı ziyaretçilerin giriş çıkışlarını kolaylaştıracak imkanlar sunulacak. 

Çalışmaların devam ettiği fırınla ilgili büyük bir sır da aydınlığa kavuştu. Tarihi Somuncu Baba Fırını Sorumlusu Baki Süha Banaz, Somuncu Baba’nın Ulucami’de yaptığı Fatiha’nın 7 batını tefsirinin bir kısmının anlaşılamaması gibi, fırınının da sır kaldığını dile getiriyor. 

MODERN PİŞİRME TEKNİKLERİNİ 640 SENE ÖNCEDEN UYGULAMIŞ

Somuncu Baba modern pişirme tekniklerini 640 sene önceden uygulamaya başladığını ifade eden Banaz, şu bilgileri veriyor:

"Ateşi, fırının sağ tarafındaki küçük gözünde yakmış, sol tarafında da sıcak hava ile somunlarını pişirmiştir. Ki bu son 30 senedir uygulanan sistemi Somuncu Baba 640 sene evvel hediye etmiştir. Fakat biz bunun imkanından mahrum kalmışızdır. Biz buraya gelen insanlara Somuncu Baba’nın nasıl güzel bir fırın hediye ettiğini bu menkıbe eşliğinde anlatarak insanların aklında canlandırmaya çalışıyoruz."

O dönemin fırınlarının hep tek gözlü olduğunu vurgulayan Banaz, şöyle devam ediyor:

 "Somuncu Baba, Ulucami’de tanındıktan sonra şehirden ayrıldığı için ve fırıncılık yapan olmadığı için bu fırın sır olarak kalıyor. Somuncu Baba zahiri ilimlerde de fevkalade ileri bir alim olduğu için bu fırına da ikili anlayışı yansıtmıştır. Bir gözü Batıni olarak bir gözü de zahiri olarak diyoruz ki, ateşin yandığı fırının kapağı kapalı olduğundan insanlar onun yaptığı işlevi tam farkına varamadıklarından anlama imkanı olmamış. Kendisi de terk ettiğinden fırın sır olarak kalmıştır. Biz bu ikili anlayışa tasavvuf ehli, ‘her şey zıddı ile vardır’ dedikleri gibi fırında da ikil anlayış ‘sıcak ve soğuk’ vardır. Yani nasıl ‘soğuğun soğuk olduğunu bilecek olursanız, sıcağın sıcak olduğunu anlayacağınız gibi, çirkinin çirkin olduğunu bilirseniz güzelin güzel olduğunu anlarsanız dediğimiz gibi Somuncu Baba fırının iki gözünü zahiri ve batini olarak iki gözlü olarak inşa etmiştir."

CİHAN

16 Ekim 2013 Çarşamba

Paylaşmaktır Asıl Bayram

Poşetin içinde bir kaç gram et parçası yüzlerinde ise paha biçilemez bir mutluluk ve minnet duygusu… Burası Etiyopya. Bu amcanın adı Rayyan ve en son 17 sene önce et yiyebilmiş…


Hayırlı Bayramlar



mezarlıkta sevenleriyle bayramlaşanların bayramı kutlu ola.

şehit analarının bayramı kutlu ola. 

yalnızların (bilhassa kalabalıktaki yalnızların) bayramı kutlu ola. 

hastanelerde yatanların bayramı kutlu ola. 

bayramda geleni olmayan mahsunun bayramı kutlu ola.

eziyet görenin çok kaybedenin boynu büküğün bayramı kutlu ola

rızkı için anasından bebesinden uzakta olanın bayramı kutlu ola.

soğuk yetimhanedeki ranzadaki çocuğun bayramı kutlu ola.

12 Ekim 2013 Cumartesi

Bakana attığı tweet tedavisi için umut oldu


Amasya Taşova ilçesinde yaşayan 14 yaşındaki Skolyoz hastası engelli Murat Saraç'ın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'e attığı tweet, tedavisi için umut oldu.

Twitter'da 12 binin üzerine takipçisi olan Murat Saraç'ın kendisine geçen hafta "Bakanım beni muayene ettir" yazılı tweet atması üzerine harekete geçen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Şahin, durumu Amasya'daki yetkililere iletti.

Amasya Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Ahmet Duman tarafından araçla Ankara'ya götürülen Murat Saraç, bakanlık yetkilileri tarafından karşılanıp Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde muayene edildi.
BAKAN PROFİLİNE KOYDU

Bakan Şahin tarafından makamında konuk edilen Murat Saraç ile ailesi, tedavi süreciyle ilgili görüştükten sonra Amasya'ya döndü.

Bakan Fatma Şahin, sosyal medyadaki profilinden Murat Saraç ile çekilen fotoğrafları yayınlayarak duygularını şöyle anlattı: "Eğer sosyal medyayı iyi kullanıyorsanız Murat Saraç ya da Twitter'daki adıyla @fitnatmurat'ı iyi tanırsınız. Murat misafirimdi" dedi.


Dünya Bankası'ndan Türkiye'ye övgü yağmuru



Dünya Bankası yetkilileri, Türkiye'nin son 10 yıl içerisinde hayata geçirdiği yapısal reformları överek, Türkiye'nin bu anlamda bir ''örnek'' oluşturduğunu söyledi.

ABD'nin başkenti Washington'da bugün başlayan IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantıları sırasında, Dünya Bankasının üst düzey yetkililerince, Avrupa ve Orta Asya'daki durumun ele alındığı bir basın brifingi verildi.
Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya Baş Ekonomisti Hans Timmer, ''Türkiye gerçek manada, yapısal reformlarda çok başarılı olmuş bir ülke örneği'' dedi.
Türkiye'deki bankacılık sektörünün de 2001 yılındaki krizden sonra şu anda çok daha iyi bir konumda yer aldığını ve hala çok rekabetçi olduğunu kaydeden Timmer, ''Dolayısıyla Türkiye, bu manada reform ajandasının hızlandırılmasına gerek duyulan ülkelerden biri değil'' ifadesini kullandı.
Timmer ancak borcun çok fazla iç krediye ve çok fazla iç talebe yol açması nedeniyle Türkiye'nin cari açığının genişlediğini ifade ederek, bunun Türkiye'yi finansal piyasalardaki şoklara karşı çok daha kırılgan hale getirdiğini dile getirdi.
Timmer, ''Türkiye, krizden sonra, büyük oranda parasal teşvik ve birçok iç kredi yaratımı nedeniyle ekonomiyi canlandırmakta olağanüstü başarı gösterdi. Ancak bir bakıma bunun bedelini ödüyor. Cari açığın arttığını görüyorsunuz ve bu kırılganlık yaratıyor'' değerlendirmesinde bulundu.
''TÜRKİYE SURİYELİ SIĞINMACILAR KONUSUNDA CÖMERT DAVRANDI''
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser de Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın Türkiye'nin reform ajandasıyla ilgili açıklamalarını destekleyerek, ''Buna eğitim sisteminde reformlar yoluyla kabiliyet düzeyini geliştirmeyi eklerseniz harika bir kataloğunuz olur'' dedi.
Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin Türk ekonomisini nasıl etkilediğine yönelik soru üzerine Raiser, bunun Türkiye üzerine etkilerinin henüz tam olarak kestirilemediğini söyledi. Raiser, "Bu insanları Türkiye'ye yerleştirmenin mali bedelleri çok büyük. Türkiye bu konuda çok cömert davrandı" diye konuştu.
DÜNYA BANKASI RAPORU
Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya Başkan Yardımcısı Laura Tuck da yükselen Avrupa ve Orta Asya ekonomilerindeki merkezi sorunların yapısal bir doğasının olduğunu ve yerel, yapısal çözümler gerektirdiğini" kaydetti.
Bu arada, Dünya Bankasının Avrupa ve Orta Asya raporunda, bu bölgedeki birçok ülkede büyümenin ekonomik krizden bu yana ılımlı düzeyde olduğu belirtildi ancak büyümenin ülkelere göre farklı hızlarda seyrettiğine işaret edildi.
Bölgenin 2012 yılında bir bütün olarak önemli bir ekonomik yavaşlama yaşadığı ifade edilen raporda, bölgenin ekonomik büyümesinin 2011 yılında yüzde 4,9'luk orandan 2012'de yüzde 2,4'e düştüğü bildirildi.
Raporda, bu ekonomik yavaşlamanın özellikle orta ve güneydoğu Avrupa'da daha ciddi olduğu kaydedildi.
Bu yıl orta ve doğu Avrupa ülkelerinde ortalama sadece yüzde 0,9 oranında büyümenin görüleceği, buna karşın Türkiye ve Bağımsız Devletler Topluluğu ekonomilerinde ortalama büyümenin yüzde 2,7 olmasının beklendiği ifade edildi.
Merkez ve güneydoğu Avrupa ülkelerinin birçoğunda işsizlik oranlarının yüzde 10'un üzerinde olduğuna işaret edilerek, Avrupa ve Asya ülkelerinde genel anlamda yüksek işsizliğin bir zorluk oluşturmaya devam edeceği belirtildi.
Raporda, aşırı yoksulluğu sona erdirmek ve ortak refahı artırmak için Dünya Bankasının amaçlarını gerçekleştirmede üç alana odaklanması gerektiği belirtilerek, bu alanlar rekabetçilik, sosyal sektörlerin reformu ve iklim değişikliği olarak sıralandı.

Ünlü İngiliz iş adamından BBC itirafı


İstanbul'un ev sahipliğini kazanamamasını ''trajedi'' olarak nitelendiren Sorrell, suçu ''Gezi Parkı olaylarını abartılı bir şekilde verdiğini'' söylediği BBC'ye attı.

Londra'da gerçekleştirilen "Futbolun Liderleri" konferansında konuşan Sorrell, Türkiye'nin 2020 Olimpiyatları'nda ev sahipliğini kazanamamasını ''trajedi'' olarak değerlendirdi.

''Türkiye'nin 2020 Olimpiyatları'nı Tokyo'ya kaybetmesi BBC'nin suçu'' diyen Sorrell, bu yayın kuruluşunun temmuz ayında meydana gelen Gezi Parkı olaylarını gösteriş şeklinin, Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te düzenlenen Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) konferansında oy kullanan üyelerin değerlendirmesini etkilediğini savundu.

''BBC, İstanbul'daki protestoları taraflı ve abartarak yayınladı'' ifadesini kullanan Sorrell, CNN'in olayları gösteriş şeklinin de Türkiye'de eleştirildiğini ve olimpiyata ev sahipliği yapma şansını azalttığını belirtti.
BBC'nin buna benzer başka bir olaya da adının karıştığını kaydeden Sorrell, ''Bu ilk değil. İngiltere 2018 Dünya Kupası'nı almak için uğraşırken, BBC'nin FIFA'daki yolsuzlukla ilgili yaptığı Panorama programı da İngiltere'nin Dünya Kupası şansını sıfırlamıştı'' diye konuştu.

Sorrell'ın eleştirilerilerine cevap veren BBC ise ''İstanbul'daki protestolar, haber değeri açısından önemli olaylardı. Bunları yayınlayış şeklimizin eksiksiz ve tarafsız olduğuna inanıyoruz'' açıklamasını yaptı.

6 Ekim 2013 Pazar

Dua etmek için ,

yalnız kalacağın yerleri seç.
Ve ettiğin duayı ,
duyabileceğin seviye de seslendir...
Önce kulaklarını inandır sözlerine
bak gözlerine,
nemleniyorsa ve titriyorsa sesin
İşte o zaman 'dua'n mübarek olsun..

5 Ekim 2013 Cumartesi



Mısır'da demokrasi nöbetinde 100. gün


Mısır'da ordunun yönetime el koyması ve demokratik sürecin kesintiye uğramasının ardından hız kazanan darbe karşıtı gösteriler 100. gününe ulaştı.

Mısır'da darbenin ayak seslerinin duyulduğu 28 Haziran'da başlayan, 3 Temmuz'da ordunun yönetime el koyması ve demokratik sürecin kesintiye uğramasının ardından hız kazanan darbe karşıtı gösteriler 100. gününe ulaştı.

Mısır'da seçimle iktidara gelen ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi destekleyen Mısırlılar, 28 Haziran'da  Mursi karşıtı "30 Haziran gösterilerine" muhalif olarak "Meşruiyet kırmızı çizgidir" sloganıyla Rabiatul Adeviyye Meydanı'nda gösterilere başladı. Darbe karşıtlarının o tarihten itibaren 100 gündür kesintiye uğramadan devam eden gösterileri veMısır siyasetindeki gelişmeler tarih sırasıyla şöyle gerçekleşti:

28 Haziran:

Cumhurbaşkanı Mursi yanlılarının oluşturduğu "Meşruiyet Kırmızı Çizgidir Gösterileri Platformu",  Tahrir Meydanı'nda Mursi karşıtı gösterilerin başlaması üzerine 30 Haziran'a kadar Mursi'ye destek vermek amacıyla Rabiatul Adeviyye Meydanı'ndan ayrılmama kararı aldıklarını açıkladı.

29 Haziran:

Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın (İhvan) önde gelen isimlerinden Safvet Hicazi, Cumhurbaşkanı Mursi'nin görevine devam edeceğini belirterek, kimsenin cumhurbaşkanını seçen halk iradesine karşı gösteri düzenleme hakkı olmadığını ifade etti.

30 Haziran:

Mısır'da Cumhurbaşkanı Mursi'yi istifaya zorlamak veya erken seçim kararı aldırmak için organize edilen gösteriler, başta Kahire olmak üzere ülkenin çeşitli kentlerinde başladı. Eş zamanlı olarak Müslüman Kardeşler Teşkilatı ve İslami eğilimli partilerin önderliğinde Rabiatul Adeviyye Meydanı'nda da gösteri düzenlendi.

1 Temmuz:

Tahrir Meydanı ve başkent dışındaki kentlerde Mursi karşıtı gösteriler devam etti. Ordu, ulusal uzlaşının sağlanamaması halinde 48 saat sonra kendi çözümünü üreteceğini açıkladı. Çevre Bakanı Halid Fehmi, İletişim Bakanı Atıf Hilmi, Turizm Bakanı Hişam Zazu ile Hukuk İşleri ve Meclis Bakanı Hatim Bacatu istifa etti. Nur Partisi, prensipte meşruiyeti savunduğunu ancak iç savaşın önlenmesi için cumhurbaşkanının erken seçim tarihi vermesi ve teknokrat hükümeti kurmasını istedi.

2 Temmuz:

Cumhurbaşkanı Mursi, milli mutabakat hükümeti kurulmasını önerirken, "Meşruiyeti korumak için gerekirse canımı veririm" dedi.  Mısır Ortodoks Kilisesi Patriği II. Tawadros ise "Çalınan devrimi, temerrüd (isyan) düşüncesi ve fedakar gençler yüksek medeni bir üslupla geri alıyor" mesajını yayınladı.Mursi yanlıları ve karşıtları arasında Kahire Üniversitesi önünde çıkan çatışmalarda 16 kişi hayatını kaybetti.

3 Temmuz:

Cumhurbaşkanı Mursi, "milli mutabakat hükümeti" önerisini yineledi. Ancak tanklar, Cumhurbaşkanlığı Sarayı, devlet televizyonu, Tahrir ve Nahda meydanları etrafından konuşlandı; darbe başladı. General Sisi, Mursi’nin görevden alındığını, seçimlere kadar Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur’un geçici cumhurbaşkanlığına getirildiğini belirterek, siyasi sürecin kademeli olarak normalleşmesini öngören "yol haritası"nı açıkladı. İhvan yöneticileri gözaltına alınmaya başladı. El-Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib, darbeyi "kötünün iyisi" olarak nitelendirdi.

4 Temmuz:

Geçici cumhurbaşkanlığı görevine getirilen Adli Mansur'a, Suudi Arabistan kutlama mesajı gönderirken, Mursi ve İhvan liderleri hakkında, ''yabancı güçlerle işbirliği yapıp, istihbarat toplama ve firar etme'' suçlamasıyla dava açıldı. İhvan liderleri ve mensuplarına yönelik gözaltılar artarak devam etti.

5 Temmuz:

İhvan'ın Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii, “Milyonlar, Cumhurbaşkanı Mursi görevine dönene kadar meydanlardan ayrılmayacak. Cumhurbaşkanımızdan vazgeçmeyiz. Canımız onun uğruna feda olsun ” dedi.

Cumhurbaşkanı Mursi'nin destekçileri, ordunun yönetime el koyma kararını protesto için Rabiatul Adeviyye Meydanı'nda yüzbinlerin katıldığı zaman zaman milyona ulaşan gösteriler düzenledi.

Darbenin ardından Mısır'ın Sina bölgesinde silahlı çatışmalar başladı. Olaylarda 1 asker, 4 polis öldü. Mısır ordusu bölgede operasyon başlatırken, Refah Sınır Kapısı kapatıldı. Sina’daki çatışmaları ateşleyen aşiretler, Mursi’nin görevine dönmesi istedi.

6 Temmuz:

Darbe karşıtları, Kahire'deki Cumhuriyet Muhafızları Karargahı'na doğru yürüyüş düzenlendi.

İhvan liderlerine yönelik gözaltılar devam etti.

7 Temmuz:

Ulusal Kurtuluş Cephesi lideri Muhammed el-Baradai, geçici cumhurbaşkanı yardımcılığına getirildi.

8 Temmuz:

Cumhuriyet Muhafızları Karargahı önünde Muhammed Mursi'ye destek veren halkın üzerine sabah namazında ateş açıldı, 84 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce sivil yaralandı. İskenderiye kentinde Mursi destekçileri ile karşıtları arasında çıkan çatışmada ise 9 kişi yaralandı.

Geçici Cumhurbaşkanı Mansur, 33 maddelik geçici anayasa yayınladı. Anayasa Hazırlık Komisyonu'na anayasa taslağının hazırlanması için 9 ay süre tanırken, İhvan anayasayı kabul etmediğini duyurdu.

Sina'daki çatışmalar ivme kazandı.

9 Temmuz:

Sabah namazı sırasında düzenlenen katliamın ardından özellikle Rabiatul Adeviyye Meydanı'nda toplananların sayısı giderek artarken, orduya destek için Tahrir Meydanı'nı dolduran göstericiler, meydanı boşaltmaya başladı.

Eski Maliye Bakanı Hazım el-Biblavi, geçici başbakanlığa atandı.

10 Temmuz:

Uluslararası Af Örgütü, Mısır’da ordunun yönetime el koymasının ardından meydana gelen olaylarda bazı göstericilerin, güvenlik güçlerinin "orantısız güç" kullanımı neticisinde hayatını kaybettiğini bildirdi.

11 Temmuz:

BM Genel Sekreteri Ban-ki Mun ve ABD yönetimi, İhvan liderlerinin tutuklanmasından endişe duyulduğunu bildirdi. Washington, Mısır ordusundan azami itidal göstermesini istedi.

12 Temmuz:

Mursi'ye destek veren yüzbinler, gösterilere devam ederken Almanya, Mursi’nin serbest bırakılmasını istedi. Türkiye’nin birçok ilinin yanı sıra Pakistan’da da Mursi’ye destek gösterileri düzenlendi.

14 Temmuz:

Avrupa Birliği, Mısır'da en kısa sürede meşru yönetime geçilmesi çağrısında bulundu. Almanya, Mursi'nin serbest bırakılması talebini yineledi.

15 Temmuz:

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Bizim için Mısır’ın Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’dir” dedi.

16 Temmuz:

Ramses, Giza ve Nahda meydanlarında, Baltacılar adlı suç grupları, darbe karşıtı göstericilere saldırdı, çok sayıda kişi yaralandı. Polis, protestoculara müdahale ederken olayları takip eden AA Foto Muhabiri Muhammed el-Şami, gözyaşartıcı gaz kapsülünün ayağına isabet etmesi sonucu yaralandı.

17 Temmuz:

Kahire'de temaslarda bulunan AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Mursi'nin serbest bırakılması talebini yineledi.

Darbe karşıtı gösteriler, başta Kahire olmak üzere ülkenin 22 kentinde devam ederken, Biblavi başkanlığındaki hükümet göreve resmen başladı.

18 Temmuz:

Kahire'de Rabiatul Adeviyye meydanında darbe karşıtı göstericilere "Baltacı"lar saldırdı.

21 Temmuz:

İhvan, ABD'nin Kahire Büyükelçisi'ne ülkeyi terk etme çağrısında bulundu.

22 Temmuz:

AB dışişleri bakanları, Mursi'nin serbest bırakılması çağrısında bulundu.

23 Temmuz:

ABD Başkanı Obama, Mısır ordusuna F-16 savaş uçaklarının verilmesi planının ertelenmesine karar verdi.

26 Temmuz:

Cuma namazının ardından Rabiatul Adeviyye meydanında yüzbinlerce demokrasi yanlısı Mısırlı gösteri düzenledi.

Mısır Başsavcılığı, Mursi'nin 2011 yılında Hamas'la işbirliği yaparak Mısır askerlerinin öldürdüğü suçlamasıyla tutuklanmasını talep etti.

27 Temmuz:

Güvenlik güçlerinin Rabiatul Adeviyye meydanındaki halka ateş açması sonucu 200 kişi hayatını kaybetti, 4 bin 500’den fazla kişi yaralandı. Katliama birçok ülkeden kınama geldi. Türk Dışişleri Bakanlığı, “Sivil gösterilere karşı takınılacak yanlış tavırlar, demokrasiye geçiş sürecine fayda sağlamayacak, tüm Mısır halkı için öngörülemez sonuçlar doğuracaktır” açıklamasını yaptı.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Mısır’da siyasi tutuklamalara son verilmesi ve kanunlara uygun şekilde siyasi liderlerin serbest bırakılması çağrısını tekrarladı.

29 Temmuz:

BM Genel Sekreteri Ban, Mısır’da her yeni ölümün uzun dönemde uzlaşı çabalarını daha da zorlaştıracağı uyarısında bulunurken, AB Temsilcisi Ashton, Mısır’a ikinci ziyaretinde Mursi ile görüştü. Ashton, Mursi'ye gösterilerin sonlandırılması halinde serbest bırakılabileceği teklifini iletti. Ancak Mursi, teklifi reddederek, demokratik yollarla göreve geldiğini vurguladı.

31 Temmuz:

Yüzbinlerce kişi, Kahire'nin yanı sıra 27 kentte düzenlenen gösterilerde darbeyi protesto ederek Mursi'ye destek verdi.

2 Ağustos:

Darbe karşıtları "Darbeye karşı milyonluk" gösteri kapsamında 33 camide başlayan yürüyüşler düzenledi.

Polis, Kahire'deki 6 Ekim Köprüsü yakınında yer alan Serbest Medya Bölgesi'nde toplanan darbe karşıtı göstericilere göz yaşartıcı gaz bombasıyla müdahale etti.

4 Ağustos:

Mısır'da demokrasi yanlıları, ordunun yönetime el koyması ve Mursi'nin görevden uzaklaştırılmasını protesto etmek amacıyla "Milyonluk Kadir Gecesi" gösterileri çerçevesinde ülkenin farklı kentlerinde eş zamanlı eylemler düzenledi.

7 Ağustos:

Biblavi, Rabiatul Adeviyye ve Nahda meydanlarındaki gösterilere son verilmesi kararından geri adım atılmayacağını bildirdi. Biblavi, düzenlediği basın toplantısında "Gösterilere son verilmesi yönündeki karar, nihai ve üzerinde herkesin mutabık olduğu, vazgeçilmesi söz konusu olmayan bir karardır. Ramazan ayının kutsallığının gözetilmesi nedeniyle söz konusu karar şu ana kadar uygulanmamış, taraflara, durumu gözden geçirmeleri ve polis müdahalesine gerek olmaksızın krizin sonlandırılması için bir fırsat verilmiştir'' dedi.

8-10 Ağustos (Ramazan Bayramı):

Askeri darbe nedeniyle ramazan ayını meydanlarda geçiren Mısır halkı, bayramı, gösterilerin yapıldığı Rabiatul Adeviyye ve Nahda meydanlarında kutladı.

Bayram namazı öncesinde, askerler tarafından görevinden uzaklaştırılan seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin eşi Necla Ali Mahmud, Rabiatul Adeviyye Meydanı'nda bulunan onbinlerce kişiye hitaben bir konuşma yaptı.

Mısırlı darbe karşıtları 9 Ağustos'u "Darbeyi Yıkma Cuması" ilan ederek, Kahire'nin 28 ayrı camisinde cuma namazı sonrası gösteri yapılan alanlara doğru yürüyüşe geçti.

14 Ağustos:

Güvenlik güçleri, 14 Ağustos'ta demokrasi yanlılarının doldurduğu Rabiatul Adeviyye ve Nahda meydanlarına müdahale etti. Gerçek mermilerin kullanıldığı müdahalede, keskin nişancıların hedef gözeterek ateş açması sonucu darbe yönetimi tarafından gerçekleştirilen ikinci büyük katliam yaşandı.

Müdahalede çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi üzerine, Mısır'da bir ay süreyle olağanüstü hal ve 14 vilayette  19.00 ila 21.00 saatleri arasında sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Mısır Sağlık Bakanlığı, güvenlik güçlerinin darbe karşıtı gösterilere müdahelesi sonucu ülke genelinde ölenlerin sayısının 578'e, yaralıların 4 bin 201'e yükseldiğini duyurdu.

Hürriyet ve Adalet Partisi (HAP) ise ülke genelinde ölü sayısının bini, yaralı sayısının da 10 bini aştığını ifade ederken, İhvan, ölü sayısının 2 bin 600, yaralı sayısının ise 7 bin olduğunu açıkladı.

15 Ağustos:

Güvenlik güçlerinin önceki gün gerçekleştirdiği katliamdan kaçanların sığınağı olan Rabiatul Adeviyye Meydanı'nın yakınındaki İman Camisi'ne Rabiatul Adeviyye Meydanı'na yapılan müdahalede hayatını kaybeden 310 kişinin cenazesi getirildi.

Mısır güvenlik güçleri, İman Camisi'ni basarak cenazelere el koydu.

 Mısır'da kimliği belirlenemeyen gruplarca, kiliselere, polis merkezlerine, hükümet kurumlarına yönelik saldırılar düzenlendi. Mısır basınında şiddet olaylarının arkasında İhvan olduğu iddia edilirken, bu suçlamalar İhvan tarafından reddedildi.

16 Ağustos:

Mısır'da göstericilere yönelik katliama tepki amacıyla düzenlenen "Gazap Cuması" eylemlerine, İhvan mensuplarının yanı sıra farklı gruplar da destek verdi.

Askeri darbeyi sonlandırmak üzere yapılan gösteri çağrıları üzerine yüzbinlerce kişi, ülkenin 27 kenti ile 15 büyük ilçesinde gösteri düzenledi. Güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 81'i Ramses Meydanı'nda olmak üzere, 129 kişi hayatını kaybetti. Ramses Meydanı'nda hayatını kaybedenler ile yaralananlar bölgede bulunan El-Fetih Camisi'ne sevkedildi. Ayrıca emniyet güçlerinin müdahalesinden kaçan göstericiler de camiye sığındı.

17 Ağustos:

El-Fetih Camisi'ne sığınan 300 kadar gösterici, güvenlik güçleri tarafından zorla çıkarılarak, cami tahliye edildi.

Aralarında AA muhabiri Hiba Zekeriya ve TRT muhabiri Metin Turan'ın da bulunduğu bazı kişiler tahliye sırasında gözaltına alındı. Zekeriya 8 saat gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı.

18 Ağustos:

Haklarında tutuklama kararı çıkarılan darbe karşıtlarının, Kahire'nin kuzeyindeki El-Kalyubiye ilindeki Ebu Zabel Hapishanesi'ne nakli sırasında çıkan olayda güvenlik güçleri nakil arabasının içindeki İhvan mensuplarına göz yaşartıcı gazla müdahale etti. Mısır İçişleri Bakanlığı, 38 kişinin gaz zehirlenmesi sonucu hayatını kaybettiğini belirtirken, ölenlerin yakınları, bazı cesetlerde işkence izleri ve başlarına isabet etmiş kurşunlar görüldüğünü iddia etti.

23 Ağustos:

Mısır'da, ordunun darbe karşıtı kitlesel oturma eylemlerini katliamla sonlandırmasının ardından hayatını kaybedenler için  "Darbeyi Karşı Şehitler Cuması" diye isimlendirilen gösteriler düzenlendi.

"Darbeyi Karşı Şehitler Cuması" gösterilerinde, Kahire'de 28, İskenderiye'de de 22 olmak üzere ülke genelinde yüzlerce farklı noktada düzenlenen yürüyüşlere yüz binlerce kişi katıldı.

30 Ağustos:

Mısır'daki askeri darbeye karşı, ülke genelinde "Halk devrimini yeniden kazanıyor" sloganıyla başta Kahire olmak üzere Mısır'ın 26 kenti ile 30'dan fazla ilçesinde gösteriler yapıldı.

3 Eylül:

  Mısır geçici Cumhurbaşkanı Mansur, darbe yönetimi tarafından cumhurbaşkanlığına atandığından bu yana, ilk defa kamuoyu önüne çıktı.Mısır devlet televizyonunda yayımlanan bir programa katılan Mansur ülkenin içinde bulunduğu duruma ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

 "Asıl terör darbedir" adı altında otomobil ve motosikletlerle konvoy yapılarak, El-Bahira ilinin Ebu el-Metamir semtinde, Mursi'ye destek gösterileri düzenlendi. 23 Temmuz Caddesi, gösteriler sebebiyle trafiğe kapatıldı.

4 Eylül:

Darbeyi Ret ve Meşruiyete Destek için Ulusal İttifak, darbenin üzerinden geçen iki ayın ardından düzenlediği basın toplantısında, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmaması çağrısında bulundu.

6 Eylül:

Darbeyi Ret ve Meşruiyete Destek için Ulusal İttifakın çağrısı üzerine Mısır’da darbe karşıtları, ülke genelinde “Halk devrimini koruyor” adıyla düzenledikleri gösterilerle ordunun yönetime el koymasını protesto etti.

Darbe karşıtı kitlesel eylemlerin 70. gününde sokaklara dökülen göstericiler, başta  Kahire olmak üzere ülke genelinde, cuma namazının ardından, önceden belirledikleri güzergahlarda yürüyüş düzenledi. Taraftar gruplarının liderlik ettiği göstericiler, “Askeri yönetime son”, "Yeni baştan devrim geliyor" şeklinde sloganlar attı. Mısır’da darbe karşıtı gösterilerin sembolü haline gelen "Rabia" işareti yapan göstericiler, darbenin son bulması ve demokratik taleplerin yerine getirilmesine yönelik ifadelere yer veren pankartlar açtı.

7 Eylül :

Kahire'nin güneyindeki El-Feyyum kentinde, motosikletlerle uzun konvoylar oluşturun darbe karşıtları, Cumhurbaşkanı Mursi'nin göreve dönmesi için  gösteri düzenlendi. Öte yandan, Mısır ordusu terörle mücadele kapsamında Sina Yarımadası'nın kuzeyindeki bölgelere havadan ve karadan düzenlediği askeri operasyonlarda 10 kişinin öldüğünü, 20 kişinin yaralandığını duyurdu.  Operasyonlarda 15 kişinin gözaltına alındığı, silahlı gruplara ait bir silah deposu ile 2 araç ve 10 evin imha edildiği belirtildi.

8 Eylül:

İhvan Sözcüsü Cihad Haddad, Mursi'nin göreve gelmesi için çalışmalarına devam edeceklerini belirterek, darbe yönetiminin icraatlarını tanımadıklarını açıkladı.

9 Eylül:

Sina'nın kuzeyindeki  Bi'r'ul Abd şehrinde Mursi taraftarlarının düzenlediği gösterilere askerler  müdahale etti.

Mısır güvenlik güçleri, gösterilere sahne olan  Asyut şehrinde Darbeyi Ret ve Meşruiyete Destek için Ulusal İttifak yetkilileri ve İhvan üyelerinin evlerine düzenlediği baskınlarda 3 kişiyi gözaltına aldı.

10 Eylül :

Darbeyi Ret ve Meşruiyete Destek için Ulusal İttifak'ın çağrısı üzerine ülke genelinde, kadınların gösterilerdeki rolünü vurgulamak amacıyla, darbe karşıtı gösteriler "Mısır Kadınının Özgürlüğü ve Onuru" adı altında düzenlendi.

11 Eylül:

Darbeyi Ret ve Meşruiyete Destek için Ulusal İttifak, "Mısır'ın özgürleri" adı altında Dekahliya ilinde gösteri düzenledi.  Aynı gün, TRT Kahire ofisinde arama yapan Mısır güvenlik güçleri, eksik evrakları gerekçe göstererek ofis ekipmanlarından bazılarına el koydu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu ve CHP İstanbul Milletvekili Osman Korutürk, Mısır makamlarının daveti üzerine planladıkları Kahire temasları çerçevesinde, Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, Sanayi ve Ticaret Bakanı Munir Fahri Abdunnur, Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib başta olmak üzere Mısırlı yetkililerle görüştü.

Mısır'da ordunun yönetime el koymasının ardından başlatılan operasyonlar çerçevesinde19  İhvan üyesi daha gözaltına alındı. Mısır'ın Refah kentindeki askeri istihbarat merkezine düzenlenen intihar saldırısında da 11 asker öldü,17 kişi de yaralandı.

13 Eylül:

Darbeyi Ret ve Meşruiyete Destek için Ulusal İttifak'ın çağrısı üzerine "Şehitlerin Kanına Vefa" adı altında Cuma namazından sonra ülke genelinde  gösteriler düzenlendi. Beş ayrı kentte düzenlenen darbe karşıtı gösterilerde 1 kişi öldü, çok sayıda kişi yaralandı. Mısır Ceza Mahkemesi,  Mursi ve 33 İhvan liderinin tutukluluk halinin 1 ay daha uzatılmasına karar verdi.

14 Eylül:

Mısır'da bir grup Kıpti, "Darbe karşıtı Hristiyanlar" adı altında bir hareket kurduklarını duyurdu. Hristiyan gazeteci Rami Can, yaptığı basın açıklamasında, "Darbe karşıtı Hristiyanlar" hareketinin siyasi ya da mezhep temelli bir girişim olmadığını, askeri darbeye karşı tüm dinleri ve grupları bir araya getirmeyi amaçladığını söyledi.

Mısır'ın Süveyş kentinde, casusluk suçlamasıyla 19 Ağustos tarihinde polis tarafından gözaltına alınan Türk vatandaşı Reşat Öztürk'ün (46) tutukluluk süresi, üçüncü kez 15 gün daha uzatıldı.

Muhammed Mursi'nin hukuk ekibi basın sözcüsü Azab, "mevcut yönetimi tanımadıkları" şeklinde açıklama yaptı.

25 Ocak 2011 devrimi neticesinde görevinden istifa eden Mısır'ın devrik Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in  "göstericileri öldürme emri vermek ve yolsuzluk" suçlamalarıyla yargılanmasına devam edildi. Hakkında tahliye kararı verilerek askeri hastaneye sevk edilen Mübarek'in davası 19 Ekim'e ertelendi.

15 Eylül:

Geçici Mısır Cumhurbaşkanı Mansur, ülkedeki çeşitli siyasi parti ve grupların temsilcilerini kabul etti.

Sıradışı eylemlere sahne olan ülkede darbe karşıtları tarafından "metro eylemi" başlatıldı.

Mısır’da darbe sonrası yaşanan katliama tepki olarak ortaya çıkan ve kısa zamanda tüm dünyaya yayılan “R4BIA işareti” uluslararası platforma dönüştü.

Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Karadavi, Mısır'daki darbe yönetimini İslam'a karşı savaşmakla suçladı.

Mısır'da İhvan'a yönelik operasyonlar kapsamında 11 kişi gözatına alındı. Gözaltına alınan isimler arasında İhvan liderlerinden Ahmed eş-Şa'ravi de vardı.

16 Eylül :

Mısır'da Darbeyi Ret ve Meşruiyete Destek için Ulusal İttifak, Rabiatul Adeviyye ve Nahda meydanlarında göstericilerin kanlı şekilde dağıtılmasının üzerinden 1 ay geçmesi nedeniyle  ''Şehitlerin Kanına Vefa" gösterilerinin ülke genelinde düzenlenmesi çağrısında bulundu. Mısır'ın farklı kentlerinde İhvan'a yönelik operasyonlarda13 kişi gözaltına alındı. Suriye Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Mısırlı mevkidaşı Nebil Fehmi ile bir araya geldi. Mısır'da güvenlik güçleri, darbe karşıtı gösterilerin aralıksız devam ettiği El-Minya şehrine bağlı Delga köyüne girerek 45 kişiyi göz altına aldı.

17 Eylül:

Mısır'ın El-Minya şehrine bağlı Delga köyünde, darbe karşıtlarına yönelik operasyonlar çerçevesinde gözaltına alınanların sayısı 141'e yükseldi.

Mısır'da darbeyle görevinden uzaklaştırılan Muhammed Mursi'nin aylar sonra ilk kez ailesiyle telefon görüşmesi yaptığı ve sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi.

Mısır güvenlik güçleri, İhvan'ın Sözcüsü Cihad el-Haddad, İhvan liderlerinden Husam Ebu Bekir, Mahmud Ebu Zeyd ve Ahmed Diyab'ı gözaltına aldı.

Mısır Ceza Mahkemesi, savcılığın İhvan Rehberlik Konseyi Başkanı ve 24 yöneticisinin mallarına ihtiyati tedbir konulması ve kullanım yasağı getirilmesi talebini onayladı.

19 Eylül:

 Mısır'ın başkenti Kahire'nin batısındaki Kirdase şehrinde, güvenlik güçlerince ''terörist ve silahlı gruplara'' yönelik düzenlenen operasyonlarda 68 kişi gözaltına alındı. Mısır güvenlik güçlerinin, Kahire'nin batısındaki Giza ilinin Kirdase semtinde sabah saatlerinde düzenlediği operasyon sırasında ağır yaralanan Tümgeneral Nebil Ferac hayatını kaybetti. "Şehitlerin Kanlarına Vefa" haftası çerçevesinde 9 ilde gösteri düzenlendi ve halk sivil itaatsizliğe çağrıldı.

20 Eylül:

Mısır'da güvenlik güçlerinin başkent Kahire'nin batısındaki Kirdase'ye düzenlediği operasyonlarda  87 kişi gözaltına alındı. Mısır'ın 4 farklı kentinde "Gençler Devrimin Direği" adı altında düzenlenen darbe karşıtı gösterilerde çıkan çatışmalarda 35 kişi yaralandı. Kirdase'de düzenlenen operasyonda hayatını kaybeden Tümgeneral Nebil el-Ferac, askeri törenle son yolculuğuna uğurlandı.

22 Eylül:

Hürriyet ve Adalet Partisi Başkan Yardımcısı İsam el-Aryan, Mısır'daki öğrencilere "anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak askeri darbeye karşı tek saf olma" çağrısında bulundu.

Mısır Başsavcılığı, başkent Kahire'nin batısındaki Kirdase bölgesine düzenlenen operasyonlarda gözaltına alınan 42 kişi hakkında tutuklama kararı verdi. Mısır Ordu Sözcüsü Ahmed Ali, Savunma Bakanı Sisi'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmayı düşündüğü yönündeki iddiaları yalanladı.

Mısır'da yeni öğretim yılının başlamasıyla öğrenciler, Eğitim ve Öğretim Bakanlığı'nın "siyasi eylemlerden uzak durulması" uyarısına rağmen sabah saatlerinden itibaren başta Kahire olmak üzere ülke genelinde gösteriler düzenledi.

23 Eylül:

Mısır'da, Müslüman Kardeşler Derneği (İhvan) ve şubelerinin "faaliyetlerinin yasaklanması"na ve derneğe ait mal varlığına el konulmasına karar verildi.

25 Eylül:

Mısır'da bir grup, Savunma Bakanı Sisi'nin cumhurbaşkanı olması için imza kampanyası başlatırken, ordunun yönetime el koyması, yeni eğitim öğretim yılının başlamasının ardından öğrenci grupları tarafından organize edilen gösterilerle ülke genelinde protesto edildi.

Darbe karşıtı öğrenciler ile geçici yönetimi destekleyen gruplar arasında, taşlar ve sopaların kullanıldığı çatışmalar meydana geldi, çok sayıda kişi yaralandı.

27 Eylül:

Mısır genelinde cuma namazı sonrası darbe karşıtı gösteriler hız kesmeden devam etti. Kahire'de Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Rabiatul Adeviyye Meydanı'na doğru ilerleyen kalabalık gruplar, Mursi'nin görevine dönmesini talep eden sloganlar attı. Güvenlik güçleri, göstericilerin meydana ve saraya ulaşımını engellemek için önlemlerini artırdı.

28 Eylül:

Mısır'da tutuklu bulunan Türk vatandaşı tekstil işçisi Reşat Öztürk (46), Süveyş'teki Ataka Hapishanesi'nden, başkent Kahire'deki Tora Hapishanesine nakledildi.

Mısır güvenlik güçleri, çeşitli kentlerde düzenlediği operasyonlarda, İhvan'a mensup 6 kişiyi gözaltına aldı. Mısır'da günde yaklaşık 1,3 milyon kişinin ulaşımını sağlayan tren seferleri, 45 günün ardından kısmen hizmete başladı.

29 Eylül:

Mısır Dışişleri Bakanlığı, Tunus Büyükelçisi Muşrife'yi "istişarelerde bulunmak üzere" geri çağırdığını duyurdu. Mısır güvenlik güçleri, çeşitli kentlerde düzenlediği operasyonlarda, İhvan mensubu 6 kişiyi gözaltına aldı. Mısır’da darbe karşıtı gösterilerin en önemli merkezlerinden Giza kentindeki El-Nahda Meydanı, trafiğe açıldı.

Mısır'da üniversite öğrencileri, resmi makamların "siyasi eylemlerden uzak durulması" uyarısına rağmen darbe karşıtı gösteri düzenlemeyi sürdürdü.

30 Eylül:

Kahire Temyiz Mahkemesi, eski Başbakan Hişam Kandil'e verilen 1 yıl hapis cezasını onadı.

Ezher öğrencileri, askeri darbeye destek veren Ezher Şeyhi Tayyib'in görevden alınması için eylem yaptı.

Mısır'da güvenlik güçleri, İhvan üyesi 7 kişiyi, "halkı şiddete teşvik" suçlamasıyla gözaltına aldı.

1 Ekim:

Mısır güvenlik güçleri, Eş-Şarkıyye ve Beni Suveyf illerinde Müslüman Kardeşler Teşkilatı'na mensup 6 kişiyi gözaltına aldı.

Mısır'da "ajanlık" suçlamasıyla tutuklanan Türk vatandaşı Reşat Öztürk'ün cezaevinde kalma süresi 4. kez uzatıldı. Adli kaynaklardan alınan bilgiye göre, Kahire'deki Tora Cezaevi'nde tutulan Öztürk'e, götürüldüğü Süveyş Başsavcılığında, hakkında 15 gün daha ihtiyati tutukluluk kararı verildiği tebliğ edildi.

2 Ekim:

Avrupa Birliği (AB) Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, temaslarda bulunmak 3 Temmuz'daki darbeden bu yana 3. kez Mısır'a geldi.

Mısır'da laik, sol ve liberal eğilimli partileri bünyesinde barındıran ve cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin iktidardan uzaklaştırıldığı darbe sürecinin önemli aktörleri arasında yer alan Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (UKC), cumhurbaşkanlığı seçiminde "askeri geçmişi olan bir adaya destek verebileceği" bildirildi.

Devlet kadrolarında İhvan'a yakın oldukları belirtilen kadroların tasfiyesi devam etti. Mısır Vakıflar Bakanı Muhammed Muhtar Cuma, İslami İşler Yüksek Konseyi'ne bağlı komisyonlarda düzenleme yaparak, İhvan mensubu 2 kişinin görevlerine son verdi.

3 Ekim:

Mısır'daki temasları çerçevesinde geçici Cumhurbaşkanı Mansur, Savunma Bakanı Sisi, Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, Anayasa Değişiklik Komitesi Başkanı Amr Musa, Ezher Şeyhi Tayyib ve diğer yetkililer ile bir araya gelen Ashton ülkeden ayrıldı.

Bahreyn Kralı Hamad bin İsa Al Halife, Mısır'ın başkenti Kahire'de geçici cumhurbaşkanı Adli Mansur ile bir araya geldi.

Öte yandan Savunma Bakanı Sisi'nin darbeyi, geçen aralık ayında planladığını ortaya koyan görüntüler ortaya çıktı.

4 Ekim:

Mısır'ın farklı kentlerinde darbe karşıtı gösteriler düzenlendi. Hastane kaynakları, "Devrimin Başkenti Kahire" adı altında düzenlenen gösterilere darbe yanlıları ve güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu çıkan olaylarda 7 kişinin öldüğünü, en az 40 kişinin yaralandığını bildirdi.

5 Ekim:

Darbe karşıtları, Mısır'ın 1973 yılında İsrail'e karşı kazandığı zaferin yıldönümünün kutlanacağı yarın, Tahrir Meydanı'nda geniş çaplı gösterilere hazırlanırken, Mısır ordusu da bölgede güvenlik önlemlerini artırdı.  Ordu birlikleri, Tahrir Meydanı girişlerine çok sayıda zırhlı araç konuşlandırdı ve dikenli tellerle barikat kurdu. Öte yandan Mısır Başsavcılığı, dün başkent Kahire'deki Tahrir Meydanı çevresinde meydana gelen olaylar sırasında gözaltına alınan 20 kişi hakkında soruşturma başlattı.






1973 Arap İsrail Savaşı


6 Ekim 1973'de başlayan bu savaşa, Müslüman dünyasının Ramazan ayına rastlaması dolayısiyle Ramazan Savaşı ve İsraillilerin çok kutsal bir ayı olan Yom Kippur'a rastlaması dolayısiyle, Yom Kippur Savaşı adı verilmiştir. Fakat esas itibariyle 

Bu savaşın, bundan önceki Arap-İsrail savaşlarına nazaran iki mühim hususiyeti ve farklılığı vardır. Araplar ve bilhassa Mısır tarafından başlatılan bu savaşın amacı, daha öncekilerde olduğu gibi, İsrail'in haritadan silinmesi değil, 1957 savaşında İsrail'in ele geçirdiği toprakların geri alınması ve bu suretle Arapların prestijinin tamiri ve yükseltilmesi idi. Bu savaşın ikinci farklılığı da, bilhassa Mısır'ın Sina cephesinde yaptığı süpriz saldırı ile İsrail karşısında mühim başarılar elde etmesi ve İsrail'e, şimdiye kadar olduğundan daha ağır kayıplar verdirmesidir. 1973 savaşı İsrail için, daha öncekiler gibi olmamıştır.

Bu savaş, esasında 1967 savaşını takip eden gelişmelerin devamından başka bir şey değildir.

1967 Savaşındaki ağır yenilgi, Arap ülkelerini İsrail'e karşı mücadelelerinde yeni yollar ve yeni taktikler aramaya sevketti. Bu taktikler ve yeni politikalar, 1967 Ağustosunda Sudan'ın başkenti Hartum'da yapılan, önce Arap Dışişleri Bakanları toplantısında ve hemen arkasından da Arap Zirvesinde tartışılıp kabul edildi. Buna göre, İsrail hiç bir şekilde tanınmayacak, İsrail ile hiç bir şekilde müzakerelere girişilmeyecek ve hiç bir şekilde İsrail ile barış anlaşması yapılmayacak, fakat Filistinlilerin hakları sonuna kadar savunulacaktı. Bu savunma konusunda kabul edilen metod da, İsraile karşı bir yıpratma savaşı'nın (war of attrition) yürütülmesi idi. Yıpratma savaşı için kullanılacak vasıtalar da İsrail sınırlarında devamlı olarak çatışmaları tahrik etmek ve bir de Filistin komandolarını kullanmaktı. Bu komandoların finansmanını da petrol üreten ülkeler üzerine almıştır.

1967 savaşından sonraki gelişmelerde iki ayrı istikamet göze çarpmaktadır. Bir yanda Amerika, Araplarla münasebetlerini düzeltmek için Orta Doğu barışını gerçekleştirmeye çalışmış ve bu da İsrail ile münasebetlerine görüş ayrılıklarının ve hatta zaman zaman soğukluğun hakim olmasına sebep olmuştur. Ayrıca, bu barışı gerçekleştirme çabalarını Sovyetlerle beraber yürütmeye çalışmıştır. Amerika'nın bu faaliyetleri İsrail'in politikasına ters düşmekteydi. Çünkü, İsrail başkaları tarafından hazırlanıp sunulan bir barışı değil, 1967 zaferinin kendisine sağladığı imkanları ve kozları kullanarak, Arapları kendisiyle müzakereye oturtmak suretiyle yapılacak bir barışı tercih ediyordu. İsrail-Amerikan münasebetleri bu şekle girerken, Mısır da 1969 Nisanından itibaren 16 ay sürecek olan yıpratma savaşına başlıyordu.

1967 yenilgisinin hemen arkasından, Nasır Mısır silahlı kuvvetlerinde gayet radikal reformlara girişerek orduyu düzeltmeye çalıştı. Aynı zamanda da, Sovyetler, savaş sırasındaki kayıpları telafi etmek için Mısırı yeniden hızla silahlandırmaya başladılar. Böylece Nasır hazırlıklarını tamamladıktan sonra, 1969 Nisanından itibaren, Süveyş Kanalının sol kıyısındaki mevzilerinden açtığı topçu ateşi ile, Kanal'ın sağ kıyısındaki İsrail mevzilerini bombardıman etmeye başladı. Bu bombardımanlar İsrail mevzilerinde insan kayıplarına da sebep oldu. Bu sebeple İsrail, her zamanki taktiğini kullanarak, bu topçu ateşine daha ağır bir şekilde karşılık verdi ve İsrail uçakları Mısır topraklarını bombardıman etmeye başladı. 1970 yılının ilk dört ayında İsrail uçakları Mısır toprakları üzerinde 3.300 uçuş yapmışlar ve 8.000 ton bomba atmışlardır. İsrail'in havadan verdiği bu karşılık o kadar müessir olmuştur ki, daha 1970 Ocak ayında, Mısır'ın hava savunmasının beşte dördü tahrip edilmiş bulunmaktaydı. Onun içindir ki, Başkan Nasır 1970 Ocak ayında Moskova'ya gitti ve Sovyetlerden uçak ve füze istedi. Sovyetler 150 Mig-21 uçağı ile SAM-3 füzeleri vermeyi kabul ettiler. Nisan başından itibaren Sovyetlerin kontrolundaki Mısır havaalanlarından kalkan ve yine Sovyet pilotları tarafından kullanılan uçaklar, İsrail mevzilerini bombardımana başladılar. Bunun üzerine İsrail, Mısır'a yaptığı hava akınlarını durdurdu.

Fakat Haziran sonlarından itibaren Mısır İsraile karşı, bir hava savunma silahı olan ve yerden havaya atılan (Surface to Air Missiles) SAM-2 ve SAM-3 füzelerine kullanınca, işin rengi değişti. Zira bu durum İsraili bir "önleyici" (preemptive) savaşa zorlayabilirdi. İsrail, Mısır'a ağır bir darbe indirerek, daha ileriye gitme cesaretini kırmak isteyebilirdi. Halbuki bu dönemde Amerika İsrail'e baskı yaparak, İsrail'i yeni bir savaşa gitmekten alıkoymaya çalışmaktaydı. Amerika'nın bu tutumu, İsrail'in 1973 savaşının ilk gününde bir sürpriz Arap baskınına maruz kalmasında büyük rol oynamıştır.

Mısır Sovyet füzelerini kullanınca, İsrail tekrar hava akınlarına başladı ve füze üslerini tahrip etmeye çalıştı. Bunun üzerine Amerika'nın araya girmesiyle 7 Ağustosta yeni bir ateş-kes kabul edilerek Kanal Cephesi yeniden durgunlaştı.

7 Ağustos ateş-kes anlaşmasından sonra iki mühim gelişme oldu. Birincisi Başkan Nasır'ın 28 Eylül 1974'de ani ölümü ve yerine General Enver Sedat'ın geçmesidir. Enver Sedat, tanınmış bir isim değildi ve dolayısiyle Nasır kadar Arap dünyasında nüfuz sahibi olamazdı. Yani, Mısır'ın bölgedeki tesiri zayıflayabilirdi.

İkinci gelişme, Kasım ayında Suriye Baas Partisi içinde bir darbenin meydana gelmesi ve Baas'ın aşırı grubunun iktidardan düşürülerek, mutedil bilinen Hafız Esad grubunun iktidarı ele alması idi. Her iki hadise de Amerika tarafından iyimser bir şekilde karşılanmıştır.

Enver Sedat'ın Mısır'da dahi otoritesini kabul ettirmesi kolay olmadı. Bu sebeple, Enver Sedat, İsrail'in Sina'dan çekilmesini sağlamak ve Süveyş Kanalını tekrar milletlerarası deniz trafiğine açmak suretiyle bir prestij sağlamak için İsrail'le anlaşmak istedi. İstediği de İsrail'in, Sina'nın tamamından değil, Akdeniz'de El-Ariş'ten güneyde Kızıl Denizde Ras Muhammed'e çekilecek bir çizgiye kadar çekilmesiydi ki, bu da Sina'nın yarısını Mısır'a terketmek demekti. Enver Sedat'ın 1971 Şubatında yaptığı bu teklif İsrail tarafından reddedildi.

Bunun üzerine Enver Sedat, bu işin tek çıkar yolunun İsrail ile savaşmak olduğuna karar verdi. Fakat bunun için de, herşeyden önce, silahlanmada İsrail ile eşit durumuna gelmek ve bilhassa saldırı silahlarına sahip olmak gerekiyordu. Bundan dolayı Sedat, Mayıs 1972'de, yani SALT-I anlaşmasının imzasından kısa bir süre önce Moskova'ya gitti. Fakat Sovyetler çok değişmişti. Şimdi Sovyetler, adeta Amerika ile birlikte ortak bir Orta Doğu politikası takip ediyorlar ve bölgede yeni bir çatışmanın çıkmasını istemiyorlar, intibaını aldı. Dolayısıyla Sovyetlerden silah da sağlayamadı.

Bir yandan Sovyetlerin bu tutumu, bir yandan da, 1971 Mayıs ayında Sedat'ın, Moskova taraftarı Ali Sabri'nin darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kalması, Sedat'ın Sovyetlerden dönmesine sebep oldu. Bunun neticesi olarak, 17 Temmuz 1972'den itibaren 17.000 kadar olan Sovyet uzman ve danışmanlarını Mısır'dan çıkardı. Ağustos ayında da, her iki devlet elçilerini geri çektiler.

Enver Sedat'ın bu hareketi Sovyetlerin Orta Doğu'daki prestiji için çok ağır bir darbe idi. Prestij kaybının yanında, Sovyetler Mısır gibi Orta Doğunun stratejik bir ülkesinden de çıkarılmış oluyorlardı. Keza, İskenderiye'deki Sovyet deniz üssü de kapanıyordu. Bu sebeple, Sovyetler 1972 sonbaharından itibaren tekrar Mısır'a yanaşarak, Mısır'ın modern silah isteklerini karşılama hususunda kapıyı aralamaya çalıştılar. Bu çabaların sonucu olarak 1973 Şubatında Mısır ile Sovyetler arasında bir anlaşma meydana geldi. Bu anlaşmaya göre, Sovyetler Mısır'ın istediği silahları verecekti, lakin Mısır'ın askeri harekatının amacı da, Süveyş Kanalının sağ kıyısının ele geçirilmesinden öteye geçmeyecekti.

Bundan sonraki aylar, Mısır, Suriye ve şimdi bu ikisi ile tekrar barışmış olan Ürdün arasında yoğun temaslar ve savaşın planlaması için müzakerelerle geçti. Savaşın sadece Sina ve Suriye (yani Golan) cephesinde yapılması kararlaştırıldı. Yahudilerin en kutsal günü olan Yom Kippur'un tatil olduğu 6 Ekim 1973 günü Mısır ve Suriye kuvvetleri aniden İsrail'e karşı saldırıya geçtiler. Saldırı planları o kadar gizli tutulmuş ve saldırılar o kadar ani olmuştur ki, ne Amerika ve ne İsrail bu saldırıları ne önceden haber alabilmiş ve ne de tahmin edebilmişlerdi. Sürpriz bu sefer Araplardan gelmekteydi.

İsrail karşılaştığı bu iki cepheli sürpriz saldırı karşısında, 1967'dekinden farklı hareket etmiştir. 1967 savaşında İsrail önce Sina'da harekete geçmiş ve Suriye cephesinde savunma yaparak, Sina'yı tamamen işgal ettikten sonra, Golan tepelerinde saldırısını sürdürmüştür. 1973'de ise, ağırlığı önce Suriye cephesine vermiştir. Suriye Cephesinde, sade Suriye askerleri çarpışmıyordu. Irak 3 tümenlik bir kuvvet ile üç uçak filosunu Suriye'ye göndermişti. Fas 1.800 kişilik bir kuvvet ile Suriye cephesine katkıda bulundu. Suudi Arabistan ise küçük bir kuvvet ile bu savaşa katıldı. Ürdün ise güney Suriyeye 2 zırhlı tümen göndermişti. Bu kuvvetler daha ziyade, Ürdün'ü kuzeyden gelecek bir saldırıya karşı korumak içindi.

Suriye cephesi 1967'deki gibi yine başarılı olamadı Araplar için. Suriyeliler 900-1.200 tank, 45.000 kişilik bir kuvvet ve 300 uçakla Golan cephesinde harekata başladı. Golan'daki İsrail garnizonunda ancak 180 tank ve 4.500 asker bulunuyordu. Bu sebeple Suriyeliler çabuk ilerlediler ve Kuneitra'yı da alarak ve İsrail'e bilhassa tank bakımından ağır kayıplar verdirerek 1967 öncesi sınırlarına kadar ilerlediler. Fakat İsrail kendisini çabuk toparladı ve cepheyi birkaç gün içinde takviye ederek 10 Ekimden itibaren Suriye kuvvetlerini geri sürmeye başladı. Araplar geri çekildiler. 17 Ekimde, Suriye-İsrail cephesi, 1967 sonrasının şekline girdi ve çarpışmalar da durdu. İsrail, kendi topraklarını kurtarmıştı.

Bunun üzerine İsrail, Suriye cephesinden aldığı bir kısım kuvvetlerini Sina cephesine sevketti.

Sina cephesi de başlangıçta ve genel olarak İsrail için iyi gelişmedi. Mısır uçakları havadan Kanalın doğu kıyısındaki İsrail mevzilerini ağır bir şekilde bombalayıp, İsrail cephesine hem insan ve hem de tanklar bakımından mühim kayıplar verdirirken, Mısır kuvvetleri de Süveyş Kanalını geçerek Kanalın doğu kıyısında köprübaşı tutmaya çalıştılar. Mısır'ın harekat planı üç kademeli idi. Birinci kademe Kanalın doğu kıyısında köprübaşları tutmaktı. İkinci kademe, Batı Sina'daki stratejik Khatmia, Gidi ve Mitla geçitlerini ele geçirmekti. Üçüncü kademe de, bu geçitleri aldıktan sonra ilerleyip İsrail sınırına dayanmaktı. Mısır kuvvetleri 24 saat içinde karşı kıyıya geçip; köprübaşlarını kurmaya ve 500 tankı geçirmeye muvaffak oldular. Şimdi ikinci hedef, 20 mil ötedeki üç stratejik geçidi ele geçirmekti. Fakat bunu yapamadılar. Ancak 4-5 mil ilerleyebildiler. 14 Ekimde, Bar Lev hattı denen İsrail cephesine Büyük Acı Göl bölgesinde yaptıkları büyük bir taaruz başarısızlıkla neticelendi. Çünkü İsrail Suriye cephesini tesbit etmiş ve Sina'ya dönmüş bulunuyordu. İsrail kuvvetleri Mısırlıları durdurdukları gibi, 15 Ekimden itibaren, kuzeydeki Mısır 2'inci Ordusu ile güneydeki Mısır 3'üncü Ordusunun arasından ve Büyük Acı Gölün kuzeyinden kanalı geçerek Mısır topraklarına ayak bastılar. Bundan sonra güneye dönerek 3'üncü Mısır Ordusunu arkadan çember içine aldılar. Mısır'ın 3'üncü Ordusunun durumu çok tehlikeli idi. Fakat, iki Mısır ordusunun arasından Kanalın batı yakasına geçen İsrail kuvvetlerinin durumu daha az tehlikeli değildi. Bundan dolayı, her iki taraf da Güvenlik Konseyinin 22 Ekim 1973 günlü 338 sayılı kararını aynı gün akşamı kabul ederek çarpışmaları durdurdular. 338 sayılı karar, tarafları ateşkese ve 242 sayılı kararı derhal uygulamaya davet etmekteydi. 242 sayılı kararda, İsrail'in 1967'de işgal ettiği topraklardan çekilmesinden söz edildiği için, 338 sayılı kararın bu kısmı Araplara verilmiş bir tavizdi. Buna karşılık, karar tarafları müzakerelere davet etmekteydi ki, bu da İsrail'in eskiden beri istediği bir husustu.

Ateş-kese rağmen, İsrail, Mısır 3'üncü Ordunun etrafındaki çemberi tamamlamak için, 23 Ekimde çarpışmaları yeniden başlatınca, yeni bir kriz doğdu ve bu kriz Amerika ile Sovyet Rusya'yı karşı karşıya getirdi. Esasen her iki büyük devlet de 1973 savaşına dolaylı bir şekilde katılmıştı. Sovyetler 10 Ekimden itibaren Mısır ve Suriye'ye yoğun silah sevkiyatına başlayınca, Amerika da 13 Ekimden itibaren İsraile silah göndermeye başlamıştı. Durumun böyle olduğu bir sırada, İsrail'in çarpışmaları başlatması üzerine Mısır, kendisi ile İsrail kuvvetleri arasına Amerikan ve Sovyet kuvvetlerinin konulmasını istedi. Sovyetler bu teklifi derhal desteklediler. Fakat Amerika buna o kadar kesin bir şekilde karşı çıktı ki, Sovyetler gerilemek zorunda kaldılar. Bunun üzerine, Güvenlik Konseyinin, taraflar arasına Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin konulmasına dair 25 Ekim 1973 ve 340 sayılı kararı kabul edildi.

Bu suretle dördüncü Arap-İsrail savaşı da sona ermiş olmaktaydı. Fakat ortada yine barış yoktu. Halbuki 338 sayılı karar, bu amaçla tarafların müzakereye oturmasını istiyordu. Bunu da birisinin sağlaması gerekliydi. İşte Amerikan Dışişleri Bakanı Dr. Henry Kissinger bu işi üzerine alan kişi oldu. Kissinger'in Tel-Aviv ile diğer Arap başkentleri arasında defalarca gidip gelmek suretiyle gerçekleştirdiği mekik diplomasisi (shuttle diplomacy) sonunda, Mısır ile İsrail arasında, 18 Ocak 1974'de, İsrail'in Sina'da belli bir ölçüde geri çekilmesini sağlayan bir anlaşma imzalandı. Süveyş-Kahire yolunun 101'inci kilometresinde imzalanmış olması dolayısiyle, 101'inci Km. Anlaşması adı da verilen bu anlaşmanın en büyük hususiyeti, diplomatlar değil, ama Mısır ve İsrail Genelkurmay Başkanları arasında müzakere edilip imzalanmış olmasıdır. Bu suretle, askeri mahiyette de olsa, İsrail ve Mısır en yüksek askeri seviyede bir masa etrafına oturmuş olmaktaydılar.

Anlaşmaya göre, İsrail Süveyş Kanalının batı yakasındaki bütün kuvvetleri çektiği gibi, doğu yakasında da kuvvetlerini kıyıdan 20 mil kadar geriye çekecekti. Kanalın doğu kıyısında Mısır askeri bulunmakla beraber, İsrail ile Mısır kuvvetlerinin arasına B. M. Kuvvetleri yerleştirilecekti. Gerek Mısır'ın, gerek İsrail'in kuvvetleri 7.000 kişiyi geçmeyecek ve ancak hafif silahlara sahip olacaktı. Bu anlaşmayı taraflar, bir barış antlaşması değil, fakat o istikamette atılmış bir "ilk adım" saymakta idiler.

Bu anlaşma ile Mısır Süveyş Kanalının her iki tarafına sahip olmakla Kanalı tamamen ele geçirmiş olmaktaydı. Bundan dolayı Kanal, gerekli temizlikler yapıldıktan sonra, 5 Haziran 1975'de tekrar dünya deniz trafiğine açıldı.

101'inci Km. Anlaşması Amerika'nın Orta Doğu diplomasisinde büyük bir başarı idi. Çünkü, 1967 savaşında, diğer Arap devletleri ile birlikte, Amerika ile diplomatik münasebetlerini kesmiş olan Mısır, 1974 anlaşmasından sonra bu münasebetlerini tekrar kurdu. Diğer taraftan, mekik diplomasisi sırasında Dr. Kissinger, Amerika ile münasebetleri kesilmiş olduğu halde, mesela bir çok defalar Şam'a gidip geldi ve Suriye de bunu kabullendi. Böylece Amerika, Araplarla olan münasebetlerini tekrar tesis etmiş olmaktaydı.

Amerika Dışişleri Bakanı Dr. Kissinger, Tel-Aviv ile Şam arasında bir süre yine mekik dokuduktan sonra, 31 Mayıs 1974 de, İsrail-Mısır anlaşmasına benzer bir anlaşmanın İsrail ile Suriye arasında da imzalanmasını sağladı. Bu anlaşma ile de, İsrail Kuneitra'nın gerisine çekiliyor ve İsrail ve Suriye kuvvetleri arasına yine B.M. Kuvvetleri konuyordu.

Görülüyor ki, Kissinger'in Orta Doğu barışındaki taktiği, barışa adım adım ilerlemekti. Bundan dolayı Kissinger'in bu politikasına mekik diplomasisinin yanında, "adım, adım" diplomasisi de denilmiştir. Kissinger'i böyle bir diplomasiye zorlayan sebeplerin başında İsrail'in tutumu gelmekteydi. Zira, atılan her adımda İsrail, elinde tuttuğu topraklardan bir parçasını geri vermekteydi. Bunun için İsrail, verdiği her toprak parçasına karşılık barış için bir taviz elde etmek istiyordu. İsrail buna, "her toprak parçası için bir parça daha barış" prensibi demekteydi.

101'inci Km. anlaşmasından sonra Mısır-Amerikan münasebetlerinin düzelmesi, Mısır'ın Amerika'nın çabaları ile Süveyş Kanalına tekrar kavuşması ve İsrail bakımından hiç değilse askerlerin bir masa etrafına oturması, Orta Doğu gelişmelerinde gayet müsbet gelişmelerdi. Bundan dolayı Kissinger, yeni adımlar atmak hususundaki çabalarının arkasını kesmedi. Mekik diplomasisine devam ederek, İsrail ile Mısır'ın bir adım daha atmalarını sağladı ve 1 Eylül 1975'de, Sina konusunda İsrail ile Mısır arasında yeni bir anlaşma daha imzalandı. Bu anlaşma ile İsrail, Sina'daki Mitla ve Gidi geçitleri ile Abu Rudeis petrol kuyularını Mısır'a terkederek daha da geriye çekilmekteydi. Mısır ve İsrail kuvvetlerinin arasına 200 personelli Amerikan erken uyarı sistemi konacaktı. Bu suretle Mısır'ın ani saldırısına karşı İsrail'in güvenliği sağlanmış oluyordu. Ayrıca, Mısır Abu Rudeis kuyularından elde edeceği petrolden her yıl 4.5 milyon tonunu İsrail'e satacaktı. Nihayet, Mısır, İsrail gemilerinin değil, fakat İsrail'e yük getiren diğer ülkeler gemilerinin Süveyş Kanalı'ndan geçmesine izin verecekti.

Mısır bu anlaşma ile iki büyük kazanç elde etmiş oluyordu: Biri, Sina'da biraz daha toprağını geri alması ve bilhassa Mitla ve Gidi geçitleri gibi savunması için çok değerli noktaları ele geçirmesi idi. İkincisi ise, İsrail'in, işgal ettiği Arap topraklarını geri verme kavramını yavaş yavaş benimsemeye başlaması idi. Fakat İsrail bunu yaparken, iki taviz elde etmişti: Biri, erken uyarı sistemine Amerika'yı karıştırmakla, bir bakıma Amerika'yı İsrail'in güvenliğinden sorumlu bir hale getiriyordu. İkincisi ise, sırf anlaşma karşılığında Amerika'nın İsrail'e 2.1 milyar dolarlık askeri yardım ile 700 milyon dolarlık ekonomik yardım yapmayı kabul etmesiydi.

Ne olursa olsun, 1978'in Camp David anlaşmalarına giden yol açılmıştı.

Kaynak : Fahir ARMAĞANOĞLU - 20.Yüzyılın Siyasi Tarihi

4 Ekim 2013 Cuma


Sonbahar mı dediniz..

Sonbahar bir şiir okuma mevsimi değildir aslında, yazılmış şiirleri anlama ve onların içindeki sırların anlamına erme zamanıdır. 

Sonbahar, trenle yolculuk ederken, pencereden akıp giden ağaçlara bakıp zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlamanın zamanıdır.

Sonbahar renkli yaz düşlerinin, açık pencereden içeriye dolan seslerin, vıcık vıcık müziklerin, sokakta oynayan çocuk seslerinin yavaş yavaş tükenmesi ve yerlerini huzurlu bir sessizliğe, hüzünlü bir iç dinginliğine terketme zamanıdır.


3 Ekim 2013 Perşembe

   ''NEDEN AĞLAMASIN Kİ''  



Erkek adam ağlamazmış…
Hz.Muhammed s.a.v ümmetim,ümmetim diye göz yaşı dökmedi mi?…..
Zilzal suresini duyunca Hz.Ebubekir hiçkırıklara gömülmedi mi?…
Hz.Ömer.Efendimizin yattığı hasırdan sırtının çukur çukur olduğunu görünce gözünde yaşlar birikmedi mi?…
Kabirlerin yanına varınca sakkalları islanıncaya kadar ağlayan Hz.Osman değil mi?…
Hz.Muhammed s.a.v.ne buyurdu hadisler bak; *”Ağlayın,eğer ağlayamıyorsanız ağlamış gibi hüzünlenin.Kiyamet günündeki azabı bilseydiniz,ayakta durmayacak hale gelinceye kadar namaz kılar,sesiniz kısılıncaya kadar ağlardınız…
Erkek Adam ağlamaz değil, Adam gibi Adamsa ağlar. Aşk - der ağlar,
Af- der ağlar, Allah (c.c) - der ağlar…

Siber savaşlar başlıyor peki biz nerdeyiz!


Günümüzde geleceğe hazırlanan tüm ordularda askerî yetkililer «net üzerinden» savaşlara hazırlanmak ve saldırılarla baş edebilmek için bilgisayar uzmanlarına başvuruyor.
Her şeyin tek mermi dahi atmadan net üzerinden çevrildiği savaşlar başlıyor. Fakat biz hálâ 1930’lu yıllardan kalma bombaları kullanıyoruz..
Dünya iletişim çağına öyle bir girdi ki, çok az bir zaman diliminde inanılmaz mesafe kat etti. İnternet, hayatımızda o kadar yer etti ki neredeyse bütün sistemimiz net ve ağlar üstünde kurulmaya başladı.
Bu ağlar çalışma ve sosyal yaşantımızı inanılmaz şekilde kolaylaştırdı.
Bu iletişim sisteminin görünen yüzü. Görünmeyen yüzünde ise inanılmaz bir hazırlık var. Siber savaş hazırlığı…
Günümüzde geleceğe hazırlanan tüm ordularda askerî yetkililer net üzerinden savaşlara hazırlanmak ve saldırılarla baş edebilmek için bilgisayar uzmanlarına başvuruyor. Her şeyin tek mermi dahi atmadan net üzerinden çevrildiği savaşlar başlıyor. Siber savaşlar!



Geçmişten bu yana, devletler ve topluluklar arası ilişkileri kurmak ve  yönetmek, birbirleri ile olan dengelerini idare etmek çok önemli bir konu olmuş.  Çağlar boyunca birbiri hakkında bilgi toplamak gayreti hep aynı kalmış, sadece metotlar değişmiştir. Şimdilerde ise siber dünya tam anlamı ile kontrolü ele almış bulunmaktadır.
Başta Ortadoğu ve Arap ülkeleri olmak üzere, dünyada savaşlar eski usulle (top tüfek) yapılmaya devam ederken, bilim kurgu filmlerinde seyrettiğimiz sanal savaş ve saldırıların da ayak sesleri gelmeye başlamıştır.
Siber savaşlar bilim kurgu filmlerinin malzemesi olmaktan çıktı ve artık yasalaştı. Beyaz Saray 31 Mayıs 2011 tarihli açıklaması ile sanal saldırıların derecesine göre bu atakları  savaş sebebi sayacaklarını söyledi.
Financial Times gazetesinin haberine göre ise Çin ordusu, bilişim teknolojisiyle ilgili hizmetler veren şirketleri olası bir siber savaşa hazırlıyor.



Bu tür firmalarda çalışan Çinliler, Çin ordusu tarafından siber saldırı birimleri şeklinde örgütleniyor.Sıradan şirketlerde çalışırken Çin Ordusu tarafından  seçilerek bu tür  birimler oluşturuluyor.
Seçilen bilgisayar uzmanlarının 30 yaşın altında olduğu söyleniyor. Çin ordusu tarafından asker kabul edilen bu uzmanların böylece ikinci bir işi de olmuş oluyor. Sadece Hengşui''''de bu askerî birimlere bağlı olarak çalışan beş bin bilgisayar uzmanı olduğu söyleniyor.
Oluşturulan askerî birimlerde görevlendirilenler günlük yaşamlarında normal işlerini yapıyorlar. Ancakgerek duyulduğunda bilgisayarlarını silah olarak kullanabilme yetkisine sahipler.
Siber savaşların etki alanları tüm yaşamı kapsayacak şekilde sıralanıyor;



Ciddî bir siber savaşta, elektrik kesintileri, trafik ışık arızaları, uçakların kalkamaması, nükleer santrallere zarar, askerî birliklerin haberleşmesinin kesilmesi, petrol boru hatlarında akışı durdurma, uydu bağlantılarının kesilmesi gibi çeşitli sorunlar ortaya çıkabileceği söyleniyor.
Siber savaşı ciddiye alarak hazırlanmaya başlayan ülkeler kara, deniz, hava ve uzaydan sonra beşinci bir askerî kuvveti devreye sokmanın mücadelesini veriyor, kuruduğu alt yapısını güçlendiriyor..
Tüm bu gelişmelerin ışığında ülkemiz de konumundan dolayı çok ciddî bir tehlike altındadır. Bir an önce bu eksik giderilmeli ve diğer ülkelerle aradaki fark kapatılmalıdır. 
 Ebetteki hiçbir şey yapılmıyor değildir. Fakat eksiğimiz çok fazla en azından ileri düzeyde bir yapılandırmanın gerekliliği çok açık. Özellikle halihazırda kullanılan askerî mühimmatın envanteri çok iyi çıkartılıp eski ya da kullanılmayanlar imha edilmelidir.

Çağın gerisinde kalmayalım. Dünya, özellikle gelişmiş ülkeler siber savaş hazırlığı yaparken biz 1930’lardan kalan konvansiyonel (klasik, eski tip) silahlarla, miadı dolmuş, modası geçmiş bomba ve sair mühimmatla vakit ve enerji kaybetmemeliyiz.

Uğur Özcan
twitter.com/ugozcan